Ülkemiz son yıllarda ciddi bir hekim göçü vermektedir. 2012 yılında 59 hekim yurtdışına gitmek için belge alırken bu sayı 2021 yılında 1405 olmuştur. Son 10 yılda 5329 hekim yurdu terk etmiştir. 2022’nin ilk işgününde dahi 24 hekim yurt dışına gitmek için başvurmuştur.
Hekimlerin yurt dışına gitme isteğinin altında yatan sebeplerin başında, yaşadıkları ağır iş yükü gelmektedir. Türkiye’de bir doktor başına düşen kişi sayısı 498,2 iken OECD ülkelerinde bu say, ortalama 341,3’dir. Sağlıkta insan gücü kaynaklarını değerlendirmek konusunda 100.000 kişilik nüfusa hizmet veren hekim sayısı da önemli bir kriterdir. OECD ülkelerinde 100.000 kişiye 348 hekim hizmet verirken birinci sıradaki Yunanistan’da 607, Türkiye’de ise 187 hekim sağlık hizmeti vermektedir. Uzun çalışma saatleri, yoğun hasta yükü hekimlerin iş yükü artırdığı gibi, vatandaşın nitelikli sağlık hizmeti alma hakkını da engellemektedir.
Asistan hekimlerin çalışma koşullarının da bir an evvel iyileştirilmesi gerekmektedir. Eğitim hakları gasp edilen, uzmanlık eğitiminin giderek niteliksizleşmesi sorunuyla karşı karşıya kalan, angarya düzeyinde çalışma şartlarına mahkûm edilen, emeklerinin karşılığını alamayan asistan hekimler daha mesleklerinin başında, yoğun bir yıpranma ile karşı karşıya bırakılmaktadır ve çok sayıda asistan hekim bölümlerinden istifa etmektedir. Sağlıklı bir insanın uzun süre kaldıramayacağı bu çalışma temposuna rağmen, tutulan nöbetler karşılığında alınan nöbet ücreti uygulamalarındaki farklı uygulamalar ve bir standardın olmaması adaletsizliklere yol açmaktadır.
Ülkemizde malpraktis konusunda hekimi ve vatandaşı dengeli gözeten bir düzenleme olmadığı için riskli uzmanlık branşlarının son yıllarda tercih edilmediği de bilinen bir gerçektir. Ülkemizde 6 yıl süren tıp eğitiminin ardından mezun hekimler tercihlerine bağlı olarak ya pratisyen hekim olarak çalışmaya devam etmekte ya da Tıpta Uzmanlık Sınavı’na (TUS) girerek sevdikleri, ilgi duydukları, kendilerini geliştirmek istedikleri alanda uzmanlık eğitime başlamaktadır. Meslek ve alan sevgisinin yanında elbette bu çabaya etki eden önemli bir faktör de uzmanlık eğitimlerinin ardından sahip olmayı arzu ettikleri toplumsal statü ve yaşam koşullarındaki maddi iyileşmedir. Ancak ne yazık ki ülkemizde son 20 yılda eğitimli meslek gruplarına yönelik bilinçli bir yıpratma ve çatışma politikası izlenmektedir. Bu politikanın hedefine de başta hekimlerin yerleştirildiğini söylemek mümkündür. Neredeyse her gün bir hekime şiddet haberi karşımıza çıkmaktadır. Hekime şiddet uygulayan kişilerin tutuksuz yargılanmaları şiddeti sıradanlaştıran, hatta körükleyen açık bir hatadır.
Yıpranma payı konusunda hekimlerin ve sağlık çalışanlarının haklarının hala verilmemesi, ek ödemelerin emekliliğe yansımaması ve çok düşük emeklilik ücretleri ciddi sorunlardandır. Geleceksizlik endişesi büyük umutlarla girilen Tıp Fakültelerinden mezun olan hekimler için de önemli bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Hekimlerin geleceklerini Türkiye dışında aramalarına gerek duymayacakları koşulları yaratabilmek yönetim aşamasındaki herkesin hem hekimlere hem de halkın sağlığına karşı sorumluluğudur.
Özlük haklarında ve maaşlarda yaşanan gerilemeler de genç hekimlerin uzmanlık eğitimi alma isteğini, yurt içinde görev yapma arzusunu körelten bir durumdur. 4 bin liralardan başlayan temel ücret yoksulluk sınırının altındadır. Ek ödemeler dahil, asistan hekimlerin ücretleri 7-8 bin liraya ancak ulaşabilmektedir. Bu da yoksulluk sınırının çok altındadır.
Tüm bu etkenler bir araya geldiğinde, tıp fakültesi öğrenci ve mezunları arasında uzmanlık eğitimlerini yurt dışında yapma isteği günden güne artış göstermektedir. Yaşanan özlük hak mahrumiyetleri, toplumsal statüde yaşanan değersizleştirilme, sağlıkta şiddetin önüne geçilememesi, enflasyon karşısında hekimlerin ezdirilmesi, angaryaya varan zorlu çalışma koşulları genç hekimleri yurt dışına gitmek için dil öğrenmeye, farklı ülkelerin sınav ve çalışma koşullarını araştırıp öğrenerek yurtdışında eğitim ve iş imkânı arayışına yöneltmektedir. Bu da ülkenin en parlak yeteneklerinin, üst seviyede ve nitelikli tıp eğitimi almış insan kaynağımızın kaybı, dolayısıyla vatandaşın da nitelikli sağlık hizmeti alma hakkının kaybı anlamına gelmektedir.
Yüksek riskli girişim ve ameliyatların yapıldığı kalp damar cerrahisi, beyin cerrahisi, göğüs cerrahisi, kadın hastalıkları ve doğum gibi ana branşların TUS sınavlarında tercih edilmemesi, bu branşların yüksek başarıya sahip hekimlerin ilgi alanı dışında kalması, bunun yerine daha az yoğun, ve daha az malpraktis davasına muhatap olacakları, riski düşük, hasta ile daha az iletişim kurulan, daha az şiddete uğrama olasılığı olan bölümlerin tercih edilmesi yine son yıllarda yaygınlaşan bir durumdur.
Değinilen sebepler genç hekimlerin yurt dışına göçünü hızlandırmaktadır. Bu göç etme arzusunun önüne geçebilecek, çalışma koşullarının ve özlük haklarının iyileştirilmesi, sağlıkta şiddetle gerçekçi bir mücadele verilmesi, malpraktis konusunda gerekli düzenlemelerin yapılması gibi tedbirlerin araştırılması, konunun muhataplarının ve uzmanlarının görüş ve bilgilerine başvurulabilecek bir araştırma komisyonunun ivedilikle Meclis çatısı altında kurulması önem arz etmektedir.