GEREKÇE
Geçtiğimiz günlerde ülke genelinde artış yaşanan uyuz vakaları kamuoyunda uyuz salgını ve diğer bulaşıcı salgın hastalık endişelerini artırmıştır. İlgili meslek odalarınca da uyuz vakalarında bir artış yaşandığı belirtilmiş, artışlar öngörülemediği için ilaca erişimde sıkıntı yaşandığı aktarılmıştır. İstanbul Eczacı Odası Başkanı Zafer Cenap Sarıalioğlu ise “Hastalardaki artışa bağlı olarak ilaç bulmada sıkıntı yaşadık. İlgili firmalarla yaptığımız görüşmelerde de aslında planlanan sayıda ilaç verildiğini ama bu artışların öngörülememesinden kaynaklı sıkıntılar yaşandığı bildirildi. Firmalar planlamalarını yeniden güncellediler çok hızlı şekilde bu eksiklik giderilecek diye düşünüyoruz. Sağlık Bakanlığımız piyasada 368 bin civarında ilaç olduğunu belirtti. Sanıyorum tüm Türkiye rakamı bu. İlaçta genelde piyasada bulunan rakamın yaklaşık dörtte biri İstanbul’da olur. Yani buna göre 100 bine yakın ilaç olması lazım İstanbul’da. 13 Aralık itibariyle İstanbul’daki tüm dağıtım kanallarında 3 bin adet civarında ilaç olduğunu belirledik” açıklamasını yapmıştır.
Sağlık Bakanlığı da sosyal paylaşım sitesindeki resmi hesaplarından uyuz belirtilerine yer vererek “Uyuz belirtisi taşıyorsanız vakit kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna başvurun. Hekimin reçete ettiği ilaçları düzenli kullanmayı, korunma ve tedavi önerilerini uygulamayı ihmal etmeyin.” paylaşımında bulunmuştur. Bakanlık tarafından yapılan bu açıklama da uyuz vakalarında bir artış yaşandığı endişesini doğrulamıştır.
Elbette son yıllarda artış yaşanan bulaşıcı hastalıklar bunlarla sınırlı değildir.
Son yıllarda kızamık vakalarında yaşanan artış dikkat çekicidir. Sağlık Bakanlığı faaliyet raporlarından derlenen verilere göre 2016 yılında bildirilen vaka sayısı sadece 9 olup bu vakaların hepsi yabancı uyrukludur. 2017 yılında ise 84 kızamık vakası bildirilmiştir. 2018 yılında ise 710 vaka bildirilmiştir. DSÖ verilerine göre ise 2019un ilk 8 ayında 2.391 kızamık olgusu bildirilmiştir. Bu, bir önceki yılın tümünden 3 kat fazla vaka anlamına gelmektedir.
Kızamık dünya genelinde de halk sağlığı için ciddi tehlike oluşturmaktadır. UNICEF, Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde 11 ayda 5 bin 110’u ölümle sonuçlanan 250 bin 270 kızamık vakası görüldüğünü açıklamış ve salgın ‘Dünyanın en büyük kızamık salgını olarak nitelendirilmiştir.
Tüberküloz hastalığı da vatandaşlar arasında tedirginlik yaratan ve salgına dönüşme riski taşıyan hastalıklar arasındadır. İnsanlık tarihi kadar eski bir hastalık olan tüberküloz, tedavi edilebilir bir hastalık olmasına karşın bir tehdit olarak varlığını sürdürmektedir. Tüberküloz (Verem) Mycobacterium tuberculosis complex’in yol açtığı, enfekte dokularda granülomların varlığı ile karakterize, başta akciğerler olmak üzere, solunum yolunu veya diğer organları tutabilen bir enfeksiyon hastalığıdır. Tüberküloz Daire Başkanlığı tarafindan paylaşılan son verilere göre, 2017 yılında tüberküloz tanısı alan hasta sayısı 12 bin 46’dır. Ancak 2019 yılının bahar aylarında Iğdır’daki Geçici Geri Gönderme Merkezi’nde tüberküloz vakasına rastlanmış olması hastalığın yayılacağı yönünde endişe oluşturmuştur.
Vatandaşlar arasında tedirginlik yaratan bir diğer hastalık ise Batık Nil Virüsüdür. Batı Nil Virüsü sivrisinekler tarafından bulaştırılan, grip benzeri semptomlarla seyreden bazen sinirsel bozukluklara neden olabilen, vakaların %1’inden azında ölüme yol açabilen bir hastalıktır. İnsanların yanı sıra pek çok memeli hayvan türüne de kolayca bulaşabilen arbovirüs grubunda yer alan ve nörotropik özelliğe sahip Batı Nil Virüsü, santral sinir sistemini etkileyerek menenjit, ensefalit ve ataksi gibi pek çok nörolojik hastalığa neden olabilir. Yüksek ateş, uyuşma, baş ağrısı, bilinç bulanıklığı, ishal ve gastrointestinal semptomlar gibi pek çok belirtinin eşlik ettiği bir hastalıktır. Hastalık etkeninin asıl konakçıları kuşlardır. Sivrisinekler kuşlardan aldıkları virüsü insanlara ve bazı hayvanlara bulaştırmaktadırlar. Sağlık Bakanlığı’ndan yapılan açıklamalara göre Temmuz 2019’da İstanbul Avcılar’da dört vatandaşta Batı Nil Virüsü (BNV) enfeksiyonu tespit edilmiştir. Kasım 2019’da Tekirdağ Muratlı’da bir vatandaş ağaçtan kopardığı incir üzerinde bulunan büyük bir sivrisineğin ısırmasından hemen sonra fenalaşmış; Namık Kemal Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nden enfeksiyon hastalıkları uzmanı doktor Mustafa Doğan, tedavisini üstlendiği hastanın Batı Nil Virüsü nedeniyle hayatını kaybettiğini söylemiştir.
Kamuoyunda var olan salgın hastalıklara ilişkin endişenin önemli bir sebebi de son yıllarda yükselen aşı karşıtlığıdır. Sağlık alanındaki en önemli buluşlardan olan aşılar sayesinde geçmişte pek çok kişinin ölümüne yol açmış olan menenjit, çocuk felci, kızamık, kabakulak gibi hastalıklar ölümcül olmaktan çıkmıştır. Öte yandan Dünya Sağlık Örgütü’nün verileri, aşı sonucunda her yıl yaklaşık 3 milyon kişinin enfeksiyona bağlı ölümünün engellendiğini, pek çok hastalığın ve salgının önüne geçildiğini göstermektedir. Ancak son zamanlarda büyük oranda artış gösteren aşı reddi, uzun yıllar süren çalışmalar sayesinde elde edilen olumlu tablonun hızla olumsuza dönmesine sebebiyet vermektedir.
Dünya Sağlık Örgütü’nün 2030 yılı hedefleri arasında dünyadaki tüm çocukların aşılanması iken ülkemizde bu hedefin aksi bir aşı karşıtlığı yaşanmaktadır.
2011 yılında 183 olarak kaydedilen aşı reddi sayısı, 2014 yılında bin 370’e, 2017 yılında 23 bin 600’e çıkmıştır. 2020 yılına girerken aşı reddi sayısının 40 bine ulaştığı belirtilmektedir.
Oysa Difteri, çocuk felci, suçiçeği gibi hastalıklar aşı sayesinde neredeyse hiç görülmez hale gelirken hepatit A, hepatit B, menenjit, zatürre gibi birçok hastalık da aşı ile korunabilir hale gelmiştir. Dünya Sağlık Örgütü de aşı karşıtlığını, küresel olarak kızamık vakalarında yüzde 30 artışa katkıda bulunan faktörler arasına sokmuştur.
Ülkemizin başarısız dış politikasının sonucu yaşanan kontrolsüz göç ve mülteci akını da salgın hastalık endişesini artırmaktadır. Yurda giren mültecilerin tümünün kayıt altına alınmadığı, kaçak geçişin yüksek olduğu iddiaları da göz önüne alındığında, ülkemizde yıllardır görülmeyen kimi hastalıkların tekrar görülmesi, tedbirlerin acilen alınmasını gerektirmektedir.
Özetle, sürdürülebilir halk sağlığına yönelik olası salgın risklerinin ve sebeplerinin tespit edilerek bu sebepleri ortadan kaldıracak tedbirlerin bir an evvel alınabilmesi için, konunun uzmanlarının görüşlerine başvurulabileceği bir araştırma komisyonunun ivedilikle kurulması büyük önem taşımaktadır.