CHP İstanbul Milletvekili ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu üyesi Dr. Ali Şeker tıbbi malpraktis konusunun araştırılarak tüm paydaşların görüş ve önerilerine başvurulabilmesi amacıyla Meclis Başkanlığı’na bir araştırma önergesi sundu. Malpraktis konusunun hekimler üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallandığını belirten CHP’li Şeker “Malpraktis konusu özellikle hekimler başta olmak üzere sağlık çalışanlarını hastalar ve hasta yakınlarıyla karşı karşıya getirebilecek önemli bir sorun olduğu için konuya hassasiyetle yaklaşılmalı, popülist söylem ve eylemlerden kaçınılmalıdır” dedi.
Malpraktis Nedir?
Tıbbi açıdan malpraktis veya tıbbî kusurlu eylem, tıbbın kuramsal (teorik) ve uygulamalı (pratik) alanlarında genel olarak kabul edilip tanınmış olan objektif meslekî kurallara uyulmasında gerekli dikkat ve özenin gösterilmemesi sonucu, hukuka aykırı bir davranışta bulunmak anlamına gelmektedir. “Tıbbi hata”, “tıbbi uygulama hatası”, “meslek hatası”, “doktor hatası” olarak da ifade edilen bu kavram, tıbbi müdahale nedeniyle müdahalede bulunulanın zarar görmesi ve sorumluluğun sağlık çalışanında olması anlamına gelmektedir. Tıbbi malpraktis Dünya Tabipler Birliği 1992 tarihli Tıbbi Malpraktis Bildirisi’nde “doktorun hastanın durumuyla ilgili gereken tedavide standart uygulamayı yapmaması, beceri eksikliği ya da hastaya verilmesi gereken tedavide ihmalde bulunması ve bu durumun, hastanın uğradığı zararın doğrudan sebebi olması” şeklinde tanımlanmıştır. Aynı bildiride, tedavi esnasında öngörülemeyen ve doktorun beceri veya bilgi eksikliğinin sonucu olmayan bir zararın talihsiz bir sonuç olduğu ve bu durumda doktorun herhangi bir sorumluluğunun bulunmaması gerektiği ifade edilmiştir.
Malpraktis konusunun özellikle hekimler başta olmak üzere sağlık çalışanlarını hastalar ve hasta yakınlarıyla karşı karşıya getirebilecek önemli bir sorun olduğunu belirten CHP’li Şeker, “Konuya hassasiyetle yaklaşılmalı, hekimleri, sağlık çalışanlarını hedef gösteren popülist söylem ve eylemlerden kaçınılmalıdır. Öncelikle ‘yanlış / hatalı tıbbi uygulama’ ile ‘komplikasyon’ arasındaki fark bilinmeli ve gerekli olduğunda konunun uzmanlarınca bu ayrımın yapılması sağlanmalı, kamuoyu bu iki kavram arasındaki fark konusunda bilinçlendirilmelidir. Komplikasyon, tıbbi standarda uygun bir müdahale yapılması ve her türlü tedbir alınmasına rağmen kaçınılmaz şekilde meydana gelen, gerçekleşeceği tıp çevreleri tarafından kabul edilen zararlardır. Komplikasyon veya izin verilen/ öngörülen risk olarak doktrinde ifade edilen bu durum sonucunda ortaya çıkan kötü sonuçların müdahalede bulunanın özenle görevini yerine getirmesine rağmen ortaya çıkması halinde sağlık hizmeti sunan kişinin sorumluluğu söz konusu olmamaktadır” diye konuştu.
Komplikasyon Riski Yüksek Bölümler Tercih Edilmiyor
“Tıbbi malpraktisin bir tek etkene indirgenemeyeceği, onu ortaya çıkaran mesleki eğitim, sağlık sisteminin işleyişi, sağlık ekibinin kendi içindeki iletişimi gibi çok sayıda etkene bağlı olduğu da unutulmamalıdır” diyen CHP’li Şeker, “Böylesine hassas bir konunun popülist bir yaklaşımla ele alınması, sorunun kangrenleşmesine, tıp eğitiminin ve her türlü tedbir ve önleme rağmen komplikasyon olasılığı yüksek bölümlerin uzmanlık eğitimlerinin tıp öğrencilerince tercih edilmemesine yol açmaktadır. Sorumluluk üstlenilmek istenmediğinden, bu riskli hastalıkların tedaviye erişemeden hayatlarını kaybetmelerine ya da sakat kalmalarına yol açmaktadır. Yine son yıllarda yurtdışında çalışmayı tercih eden hekim sayısındaki artışta da ülkedeki demokrasi ikliminin zedelenmesi başlıca etken olmakla birlikte tıbbi malpraktis konusunun ülkemizde yanlış ele alınış biçimi de etkilidir” ifadelerini kullandı.
CHP’li Şeker hukukumuzda doktorun ve sağlık kuruluşlarının sorumluluğunun özel olarak düzenlenmediğini, konunun genel hükümlere bırakıldığını söyleyerek “Ülkemizde malpraktis konusunda hasta ve hasta yakınlarının mağdur olmaması yasal düzenleme ile korunmalı ancak bu anlayış hekimlerin haksız cezalandırılması sonucunu doğurmayacak yasal düzenlemeler ile yapılmalıdır. Malpraktis konusunun kamuoyunca yanlış bilinmesi hekimler üzerinde olumsuz bir bakış açısında ve baskıya yol açmakta; bu olumsuz bakış açısı ve baskı kimi durumlarda sağlık çalışanına şiddete dönüşmektedir. Hekimler üzerinde “Demokles’in kılıcı” gibi bir konuma indirgenmek istenen malpraktis konusunun yansımaları son yıllardaki Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS) tercih sonuçlarında da görülmektedir” dedi.
Cerrahi Branşlarında Kontenjanlar Boş Kalıyor
2020 yılı TUS sonuçlarını değerlendiren CHP’li Şeker, acil tıp, kadın hastalıkları ve doğum, beyin ve sinir cerrahisi, çocuk cerrahi, genel cerrahi, göğüs cerrahisi, kalp ve damar cerrahisi gibi uzmanlık alanlarında ilan edilen kontenjanların neredeyse yarısının tercih edilmediğini, 2020 yılı 1. dönem TUS sonuçlarına göre göğüs cerrahisinde 68 kişilik kontenjan ayrılırken bu kontenjanların 44’ünün boş kaldığını yani yalnızca %35.29’unun tercih edildiğini, 2. dönem TUS sonuçlarına göre ise ilan edilen 67 kontenjanın 39’unun boş kaldığını yani yalnızca %41.79’unun tercih edildiğini belirtti. CHP’li Şeker “Yerleştirmeler sonucunda beyin cerrahisi ve kadın doğum alanlarının neredeyse tercih edilmemesi, genel cerrahi ve kalp-damar cerrahisinin ise tercihte alt sıralara düşmesi, üzerinde ciddiyetle durulması gereken, sebeplerinin ve olası sonuçlarının hassasiyetle incelenmesi gereken bir husustur. Geçmiş yıllarda tıp öğrencilerince asistanı olabilmek için yarışa girilen alanların şimdi hiç tercih edilmiyor olması ilerleyen dönemde halk sağlığı açısından önemli sonuçlar doğuracaktır. Riskli hastalar ilgili branşlarda tedavi olabilecekleri hekime ulaşamayacak, sağlıklarını kazanmayacaklardır. Tüm diğer uzmanlık branşlarında olduğu gibi cerrahi, kadın hastalıkları ve doğum gibi branşların da idealist, işini aşkla yapacak, nitelikli, mesleğini ve branşını bir ömür boyu sevecek, ettiği yemine yürekten bağlı bir şekilde görevini ifa edecek hekimlerce tercih edilmesi elzemdir. Aksi durum hem hekimi hem hastayı olumsuz etkileyecek, mesleği ileri götürecek hekimlerin yetişmesine engel olacaktır” dedi.