İstanbul Milletvekili Ali Şeker ve 20 Milletvekilinin, organ bağışı sayısındaki düşüklüğün sebeplerinin tespiti ve bu duruma karşı alınabilecek önlemlerin saptanması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
Organ bağışı bir kişinin hayatta iken serbest iradesi ile tıbben yaşamı sona erdikten sonra doku ve organlarının başka hastaların tedavisi için kullanılmasına izin verilmesi ve bunu belgelendirmesidir.
Ülkemizde organ bağışı ve organ nakli konusu 1979 yılında yürürlüğe giren, 1982 ve 2014 yıllarında güncellemesi yapılan 2238 sayılı Organ Ve Doku Alınması, Saklanması Ve Nakli Hakkındaki Kanun ile düzenlenmektedir. Yasal olarak 18 yaşını doldurmuş, akıl sağlığı yerinde olan herkes istediği takdirde öldükten sonra organlarının başkasına verilmesini isteyebilir. Kişiler, sadece belirli organlarını bağışlayabileceği gibi tüm organ ve dokularını da bağışlayabilmektedir. Kanuna göre, bir kimse sağlığında organlarının tamamını veya organ ve dokularını bağışladığını resmi ve yazılı olarak belirtmemiş ve bu konudaki isteğini iki tanık huzurunda açıklamamış ise sırasıyla ölüm anında yanında bulunan eşi, reşit çocukları, anne baba veya kardeşlerinden birisinin, bunlar yoksa yanında bulunan herhangi bir yakınının izniyle ölüden organ ve doku alınabilir.
Ülkemizde nakli yapılan organlar böbrek, karaciğer, kalp, akciğer, pankreas ve ince barsak iken nakli yapılan dokular kalp kapağı, kornea, kemik, kemik iliği ve deridir.
Bilindiği üzere, organ nakli canlıdan canlıya ya da beyin ölümü gerçekleşmiş (kadavra) kişilerden canlıya olmak üzere iki şekilde gerçekleştirilmektedir. Böbrek, karaciğer ve akciğer gibi organlar için her iki seçenek de mümkün iken kalp, pankreas gibi hayati organlar için kadavradan nakil zorunludur. Ancak kadavradan nakil işleminin gerçekleşmesi için de yukarıda belirtilen ve kanunda yer alan yasal şartların yanında beyin ölümünün solunum cihazına bağlı iken gerçekleşmesi gibi tıbbi şartlar da aranmaktadır.
Günümüzde resmi ve en güncel verilere göre 26.504 kişi organ nakli beklemektedir. Beklenen organlar arasında böbrek 22.586 ile ilk sırada yer almaktadır.
Ancak 2010 – 2019 yılları arasında gerçekleştirilen toplam nakil sayısına baktığımızda 28.719 nakil yapıldığı görülmektedir. Organ nakli bekleyen hasta sayısının da yıldan yıla artış gösterdiği düşünülürse, bu değerlerin istenenin çok altında olduğu görülecektir.
Kadavradan organ nakli verilerine göre ise 2011 – 2019 yılları arasında toplam 15.675 nakil gerçekleştiği görülmektedir.
Organ bağışı ve organ nakli verilerinin de açıkça gösterdiği üzere, ülkemizde organ nakli ve organ bakışı konusunda istenen farkındalık hala oluşturulabilmiş değildir.
Dünya genelinde organ nakli sayıları değerlendirildiğinde, International Registry in Organ Donation and Transplantation (IRODAT) raporlarında, 2015, 2016, 2017 ve 2018 yılları arasındaki değerlendirmede 71 ülke içinde Türkiye “canlıdan canlıya nakillerde”, milyon nüfus başına sırasıyla 45,7-42,5-47,5-52,01 değerleriyle dünya birincisi iken aynı raporların “kadaverik donörlerden olan nakiller” analizlerinde ise, milyon nüfus başına 7,07-7,20-7,40-7i47 ile 43, 46 ve 47. ve 43. sıralarda yer almaktadır. Yani gelişmiş ülkeler kadavradan organ naklinde ilk sıralarda yer alırken ülkemiz canlıdan canlıya organ naklinde 1. Sırada yer alabilmektedir. Canlıdan canlıya nakillerin çoğunlukla yakın akraba veya tanıdığa yapıldığı göz önüne alınırsa, ülkemizde organ bağışı konusundaki farkındalığın yetersizliği bir kez daha göz önüne serilecektir.
Ülkemiz tıbbi ve alt yapı yeterliliği açısından gerekli modern seviyeye erişmiş olsa da organ ve kadavra donör bağışlarındaki yetersizlik aşılması gereken önemli bir sorundur.
Yine ülkemizde yasal olarak kişi beyin ölümünün gerçekleşmesi ihtimalini düşünerek sağ iken organlarını bağışlamış olsa dahi, vasiyet sistemi gereği organ naklinin gerçekleşmesi için aile izni aranmaktadır. Bu sebeple sağ iken organ bağışı yapan her 4 kişiden ancak 1’inin bağış isteği yerine getirilebilmektedir.
Organ bağışı oranlarının bu denli düşük olmasının başlıca sebebi kişilerin eksik ya da yanlış bilgi sahibi olmalarıdır. Organ nakli ve organ bağışının ne olduğu konusunda toplum genelinde ciddi bir bilgi kirliliği mevcuttur. Kişiler organ bağışında bulunurlarsa organ mafyasının hedefi olacağı endişesine dahi kapılabilmektedir. Kişilerin yakınlarının organlarını bağışlama konusunda duygusal ve hassas yaklaşmaları da bir diğer engel olarak değerlendirilebilir. Oysa organ bağışının yasal bir zeminde yürütülmemesi aksine organ kaçakçılığına ve organ ticaretine zemin hazırlayan bir unsurdur. Hurafeler, eksik ve yanlış bilgiler kişileri organ bağışı ve organ nakli fikrinden uzaklaştırdıkça, bu süreci illegal bir şekilde yürütmeye istekli oluşumları ortaya çıkacaktır. Organ nakli işleminin, ruhsatsız ve yasadışı yürütülmesi bu işlemin gerekli hastane koşullarından uzakta yapılmasına yol açacağı için hem alıcının hem vericinin sağlığını riske atacaktır.
Yine dini bilgi yetersizliği ya da dini önyargılar da organ nakli ve bağışının önündeki engeller arasındadır. Bilgisiz ve alim görünen kişilerin dini konularda kişileri yanlış yönlendirmesi ve organ bağışı ile organ naklini dinen uygun değilmiş gibi lanse etmesi de organ bağışını engellemektedir. Oysa Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı yıllar önce organ naklinin dini yönünden sakıncasının olmadığını açıklamıştır.
Organ ticaretinin önüne geçmenin en birinci yolu organ bağışlarının yasal yollardan artmasını sağlayacak farkındalığı oluşturmak, kişilerin bilgi kirliliğinin önüne geçmektir. Organ bağışı ve organ nakli oranlarında ihtiyaç duyduğumuz artışın sağlanabilmesi için ülke genelinde ciddi farkındalık çalışmaları yapılması gerekmektedir. Kişilerin organ bağışına yönelik bilinçsiz, kimi zaman hurafelere dayanan çekinceleri ile tutum ve görüşlerinin önlenmesi şarttır. Organ bağışı arttıkça organ ve doku ticareti ile kaçakçılığı ile mücadele de güçlenerek devam edecektir.
Yukarıda özetlenen gerekçeler ile, ülkemizde organ bağışı ve buna bağlı olarak organ nakli sayısının artmasının önündeki engellerin ve bu engellerin ortadan kaldırılması için atılması gereken adımların tespiti için, konunun uzmanları ile tarafların görüşlerine başvurulmasına imkan tanıyacak bir araştırma komisyonunun kurulması uygun olacaktır.