Seçim güvenliği tartışmalarına ışık tutması için yaşadıklarımı paylaşarak tarihe not düşmek istiyorum: Tomar tomar seçmen kâğıdıyla başkalarının yerine oy kullanmak için gelenlere oy kullandırmayınca ortamı gerdiler.
Ali ŞEKER/ Eski CHP Milletvekili
Uzun yıllardır olduğu gibi 14 ve 28 Mayıs seçimlerinin ardından da oy verme ve sayımı sırasında yapılan usulsüzlükler ve seçim güvenliğini konuşmaya devam ediyoruz.
14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinde Cumhurbaşkanı adayımız ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından önceki seçimlerde çok sayıda seçim yolsuzluğunun gerçekleştiği Şanlıurfa’da görevlendirildim. Seçim güvenliği tartışmalarına ışık tutacağı düşüncesiyle yaşadıklarımı paylaşarak, tarihe not düşmek istiyorum.
İlk seçimin yapıldığı 14 Mayıs Pazar günü Harran, Akçakale, Haliliye, Eyyubiye ilçelerinde sandıkların kurulduğu okulları ve sorun yaşandığı iletilen köyleri dolaştım. Öğlen saatlerinde bize ulaşan usulsüz oy kullanıldığı haberleri üzerine Harran’a bağlı Minare Köyü’ne geçtim. Harran İlçe Seçim Kurulu Başkanı nezaretinde itiraza yetkili avukatımız Kemal Eren Akalın ile 1113 numaralı sandıkta yaşanan toplu oy kullanılmasına dair tespitlerimizi yaptık. Sosyal medyada paylaşılan görüntülerde görülen yer karosu ve yeşil sıraların 1113 numaralı sandığın kurulu bulunduğu sınıfta birebir aynı olduğuna, paylaşımı yapan şahsın o sandıkta oy kullandığına dair tutanaklarımızı düzenledik, sandık tutanak defterine işledik. İtiraz dilekçelerimizi verdik.
Geçmiş seçim sonuçlarını incelediğimizde Arap bölgesi olarak tabir edilen sınır hattına yakın birçok köyde olduğu gibi 1116 seçmenli Karaali köyünde de yüzde 100 civarında katılım oranı olması ve oyların neredeyse tamamının tek adaya çıkmış olması dikkatimizi çektiği için köye sandık görevlisi ve müşahit gönderilmesini istemiştim. Ayrıca, resmi yazıyla bu köylerde sandık güvenliğinin sağlanması için gerekli önlemlerin alınmasını talep ettik.
Eyyubiye İlçe Başkanlığımıza gittiğimde partimiz adına 14 Mayıs seçimlerinde Karaali köyünde sandık görevlisi ve müşahit olarak görevlendirilen arkadaşlarımızın tehdit edilerek sandık alanlarına sokulmadıklarını ve görev yapamadan geri döndüklerini öğrendim. Aynı akşam, 3 sandığa ait tutanaklara göre 1074 oyun Erdoğan’a, 11 oyun Kılıçdaroğlu’na ve 5 oyunda Ogan’a çıktığını gördüm.
İstanbul’a döndükten sonra Şanlıurfa İl Başkanımızı arayarak; “Beni 28 Mayıs seçimlerinde Karaali köyüne sandık kurulu üyesi olarak yazın” talebinde bulundum. Resmi seçim sonuçlarının YSK tarafından birkaç gün içerisinde açıklanacağı ve ikinci tur seçimlerinden önce yemin töreninin yapılacağını, dolayısıyla da milletvekilliğimin sona ereceğini düşünmüştüm. Bu talebim AKP’İl seçim kurulu tarafından “ilgili seçim çevresinde ikamet etmediğim” gerekçesiyle reddedildi. İktidar il dışından sandık güvenliği için yapılabilecek görevlendirmeleri engellemek için bir yasal düzenleme yapmıştı.
“Tarafsız” YSK, Milletvekili yemin metnini kabul etmediklerini dile getiren HüdaPar vekillerinin çıkaracağı yemin krizinin RTE için oy kaybına neden olabileceğini hesap etmiş olacak ki, 14 Mayıs resmi seçim sonuçlarının açıklanmasını 28 Mayıs sonrasına bıraktı. Sandık görevlisi olarak olmasa da, YSK’nın 2023/1136 sayılı kararına istinaden 27. Dönem Milletvekili olarak oyumu Karaali köyünde kullandım. CHP adına itiraza yetkili kişi belgesiyle aynı köyde seçim sürecini gözlemlemek üzere görev aldım.
Şanlıurfa İl Başkanlığı’mız İl Seçim Kurulu, Valilik, İl Emniyet Müdürlüğü ve Güvenlik Şube Müdürlüklerine hem genel olarak sandık güvenliğinin sağlanması ve bazı köylerde sandık numaraları da vererek güvenliğin artırılması için; hem de milletvekili olarak müşahitlerimizle beraber Karaali köyünde olacağımızı belirtip bizim güvenliğimizin sağlanması için resmi talepte bulundu.
28 Mayıs Pazar günü sabah 05.00’de kalkarak sandık görevlilerimizi almak üzere Eyyubiye ilçemize geçtim. Yapılan tehditlere rağmen gönüllü olarak benimle gelmeye razı olan Enver Demirtaş ve Hayrettin Erdem ile birlikte ikisine ait itiraza yetkili müşahit belgeleriyle saat 07.00’den önce Karaali köyüne ulaştım.
Karaali köyü Eyyubiye ilçesine bağlı, tamamına yakını Araplardan oluşan 1116 seçmenli bir köy. Köyde üç sandığın ayrı sınıflara kurulabileceği bir okul olmasına rağmen, sandıklar caminin bahçesinde bulunan taziye evinin içerisindeki tek odaya yan yana kurulmuştu. Güvenliği sağlamak için bahçenin dışında sadece dört jandarma bekliyordu.
İlk andan itibaren AKP temsilcileri benim neden orada olduğumu sorgulamaya başladılar. Seçim sürecinin yasalara uygun bir şekilde sürdürülmesi ve tamamlanmasını takip etmek üzere CHP adına orada bulunduğumu anlattım.
Oy verme işleminin başlamasından itibaren AKP temsilcileri, köyün muhtarı ve yönlendirdikleri bazı köylüler “İstanbul’dan buraya neden geldin, ne işin var burada? Burdan git” diyerek tehdit etmeye başladı. Sandık kurulu başkanının “oy kullananlar sandık alanını terk etsinler” çağrısında bulunduğu kişiler “Siz teröristsiniz. Defolun gidin buradan” gibi cümlelerle bana ve müşahit arkadaşlarıma tehditlerini sürdürdüler. Hiçbirine karşılık vermedim. Tehditleri “Biz terörist değiliz. Benim ailemden de Kıbrıs şehidi var. Teröristlik yasalara uymamaktır” diye yanıtladım.
Ellerinde tomar tomar seçmen bilgi kağıdıyla kimliksiz olarak başkalarının yerine oy kullanmak için gelen birkaç seçmene oy kullandırmayınca ortamı gerdiler. Oy kullananlar sandık alanını terk etmiyor, AKP temsilcileri tarafından sürekli bizim taciz edilmemiz için yönlendiriliyordu. 2167 numaralı Sandık Kurulu Başkanı bir kez daha oy kullananların ve görevli olmayanların alanı terk etmelerini isteyince, bir grup dışarı çıktı.
Sandık kurulu başkanı sandık başından ayrılmayan bir yaşlı köylüye “Amca oyunu kullandın. Sandığın başında ne için bekliyorsun?” diye sakince sorunca yaşlı köylü “Siz kimsiniz bana laf ediyorsunuz?” diye bağırmaya ve provakasyona başladı. Sandık Kurulu Başkanı ”Ben sandık kurulu başkanıyım. Burada durmaman gerekir” diye izah etmeye çalışırken; dışarıdaki AKP temsilcilerinin yönlendirmesiyle salona giren 35-40 kişilik bir grup dört bir yandan benim üzerime saldırdı. Müşahit Arkadaşım Enver müdahale etmesi için Jandarmayı çağırdı. Telefonla video çekmeye çalışırken ona da saldırdılar. Kendimi korumaya çalışarak linç girişiminde bulunan saldırganların arasından salonun dışına çıktım. İki jandarma askerinin araya girmesine rağmen devam eden saldırıda yüzüme aldığım darbelerle yaralandım. Bu arada telefonum da parçalandı.
Saldırıdan 45 dakika sonra zırhlı araçla olay yerine gelen özel harekatçılar ve ek jandarma ekipleri can güvenliğimi sağlayamayacakları için bölgeden ayrılmam gerektiğini söylediler. Milletvekili arkadaşım Mahmut Tanal ve avukatlarımız gelene kadar alanı terk etmeyeceğimi belirterek jandarma aracında onları bekledim.
Telefonum parçalanmış olduğu için benimle birlikte köye gelen Emrah’ın telefonundan İstanbul’daki danışmanımı arayarak Grup Başkan Vekilimiz Özgür Özel, Milletvekilimiz Mahmut Tanal ve İl Başkanımız Ferhat Karadağ’ın telefon numaralarını aldım ve onları saldırı konusunda bilgilendirdim.
Saldırı anına kadar, 3 sandıklı 1116 seçmenli Karaali köyünde her sandıkta sadece 25-30 kadar olmak üzere toplam 80 civarında oy kullanılmıştı. Görevli bir asker eşi ve bir de sandık kurulu üyesi öğretmen olmak üzere sadece iki kadın oy kullanmaya gelmişti.
Jandarma aracında beklerken sandık bölgesini gözlemlemeye devam ettim. Köyden hiçbir kadın seçmen o süre zarfında cami bahçesine ve taziye evine girmedi. Sandık alanına yeni seçmenler de gelmedi. Ayrıca 14 Mayıs seçimlerinden sonra köyden çok sayıda mevsimlik tarım işçisi Çukurova ve başka yerlere çalışmaya gitmişti, oy kullanmaları mümkün değildi.
Yaklaşık 45 dakika sonra köye ulaşan Mahmut Tanal’ı bilgilendirdim. Tanal, görevi devralıp sandıkların bulunduğu alana girdi. Her bir sandıkta 25-30’ar olmak üzere toplam 80 civarında kullanılmamış oy pusulası kaldığını, seçmen imza bölümlerinin birbirine benzeyen aynı tip karalamalarla doldurulduğunu tespit ederek fotoğraflarını çekti.
Yetkili avukatlarımız aracılığıyla yasadışı oy kullanılan üç sandıktaki seçimlerin iptal edilmesi için yaptığımız itirazlar rehin alındıkları gözlerinden okunan sandık kurulu başkan ve memur üyeleri tarafından reddedildi. Eyyubiye İlçe Seçim Kurulu üyeleri de, “gerçekten atılan imzaların hepsi birbirine benziyor” tespitini yapmasına rağmen itirazlarımızı reddetti. İtirazlarımızı İl Seçim Kurulu’na ve YSK’ya taşıdık. Ayrıca linç girişimine seçim güvenliğinin tehdidine yönelik yaptığımız suç duyurularımızla ilgili hukuki süreç ise devam ediyor.
Benimle birlikte sandıkta saldırıya uğrayan bir engelli çocuklu Şanlıurfalı müşahit arkadaşımız Enver Demirtaş 11 yıldır çalıştığı tekstil firmasının yandaş sahipleri tarafından pazartesi günü ücretsiz izne zorlandı, salı günü ise işten çıkarıldı.
Linç girişimi aslında sadece bana ve müşahit arkadaşlarıma karşı değil, iktidarın kontrolünde doğrudan Türkiye demokrasisine yapılan bir saldırıdır. Devletin resmi kurumlarına yaptığımız tüm başvurulara rağmen gerekli güvenlik önlemlerini alınmayarak, yapılan linç girişimine bilerek ve isteyerek alan açılmıştır. İhmal değil, kasıt vardır.
2018 seçimlerinde Şanlıurfa’da seçim güvenliği için gönüllü olarak çalışmaya gelen Oğuz Kılıç, Semra Baripoğlu ve diğer arkadaşlarımızın sandık başlarında uğradıkları şiddet ve tehdit görüntüleri hâlâ hafızalarımızdadır. Güvenlik güçlerinin seçim güvenliği konusunda gerekli önlemleri almaması ve aynı görüntülerin beş yıl sonra iki hafta arayla yeniden yaşanmış olması, iktidarın bu suçu doğrudan işlediğinin de ispatıdır.
Diğer taraftan Şanlıurfa’nın sınır köyleri başta olmak üzere birçok yerinde insanların sandık kurulu üyeliği için görev almaya yanaşmamaları, yapılan görevlendirmelerin kağıt üzerinde kalması, görevlendirilen partililerin seçim günü sandık mahalline sokulmaması, tehdit ve darp edilmeleri nedeniyle sandık kurulları oluşturulmadan orayı terk etmek zorunda kaldıkları bilinen bir gerçektir.
Can güvenliği sağlanamadığı için sandıklarda görev yapılamaması tüm siyasi partilerin ve Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının sorunu olduğu kadar, iktidarın sorumluluğudur. İktidar devlet olanaklarıyla sandık güvenliğini doğrudan tehdit eder hale gelmiştir. Dolayısıyla, elde ettiği iktidarın meşruluğu her zaman sorgulanacaktır.
Aktif görevi devam eden bir milletvekiline bütün tedbir alınması taleplerine rağmen 35-40 kişilik bir güruhun linç girişiminde bulunduğu seçim günü akşamında, YSK Başkanının kameraların önüne geçerek “bize ulaşan herhangi bir olumsuzluk yaşanmamıştır. Seçimler yurt sathında olaysız bir şekilde tamamlanmıştır” açıklaması ise Türkiye demokrasisi açısından bir başka utanç kaynağıdır.
İstanbul’dan gönüllü olarak sandık güvenliği için Akçakale’ye gelen bir partili arkadaşımız; İlçe Milli Eğitim Müdürü ve AKP milletvekilinin seçimin son saatlerinde sandıkları dolaşarak kullanılmayan oyların Erdoğan için toplu olarak kullanılması yönünde sandık kurulu başkanlarına baskı kurduğuna şahit olmuştur. Bir sandık kurulu başkanının “Benden böyle yasa dışı talepte bulunamazsınız” itirazı üzerine, AKP temsilcileri itiraza yetkili partilimize “gelin oyları yarı yarıya paylaşalım. Boşta oy kalmasın” teklifini yapmaya cüret edebilmiştir. Bu suç işleme teklifi tabi ki arkadaşımız tarafından reddedilmiştir. Ancak seçim katılım oranının Türkiye ortalamasının üzerinde olduğu sandıklar incelendiğinde sandık kurullarının rehin alındığı birçok sandıkta bu suçun işlendiği görülmektedir. Bu durum MHP’nin Güneydoğu Anadolu bölgesinde aldığı oyların kaynağını da açıklamaktadır.
Sonuç olarak; 191.885 seçim sandığının olduğu Türkiye’de, Eyyubiye ilçesinin 1116 seçmenli Karaali köyünde 3 sandığa sahip çıkmaya ve kadınlara seçme ve seçimle hakkının verildiği 1934 yılından 90 yıl sonra yaklaşık 550 kadının oy hakkının erkekler tarafından gasp edilmesine engel olmaya çalıştım. Ayrıca oy kullanmaya gelmeyen yüzlerce seçmenin yerine oy kullanma hakkını gasp etmeye çalışan o erkeklerin saldırına uğradım. Bu nedenle diyorum ki, yapılan saldırı, milletvekili olarak bana değil Türkiye demokrasisine yapılmıştır. “Böyle gelmiş ama böyle gitmez” diyerek gerçeklere ayna tutmuş oldum.