5 Haziran tarihinde TkMM (Türkiye Küçük Millet Meclisi) İstanbul toplantısına katılan Ali Şeker başkanlık sistemine ilişkin gündemde olan tartışmalar değinerek bu konudaki düşüncelerini paylaştı.
Türkiye’nin ihtiyacı ve temel sorunu başkanlık mı?
RTE’nin faşist bir diktatörlüğe ihtiyacı olduğunu belirten Şeker Türkiye’nin sorununun işsizlik yoksulluk gelir paylaşımındaki adaletsizlik ve Kürt sorunu temelinde çatışmalı ortam olduğunu dile getirdi.
Konuşmasının devamında Havuz medyası eliyle de sanal bir dünya yaratılmaya çalışıldığını, insanların yoksullaşması yoksullukların sömürülmesinin ötesinde siyasi partiler yasası ile ilgili çok problemler olduğunun üstünü çizdi.
CHP’nin diğer partiler gibi tabandan bağımsız aday belirlemediğini bunun uygulanabilecek en demokratik yöntemlerden biri olan ön seçim ile yapıldığını da hatırlatarak ” CHP olarak bu dönem biz ön seçim yaptık. Kalite ile ilgili sözlerinizi aynen iade ediyorum. CHP bu dönemde üyelerini ön seçimle adaylığını belirledi. Birilerinin damadını şöförünü bekçisini kapıcısını milletvekili yapmadı. Halk seçti halk gönderdi. Diğer partilerden lütfen ayırın ve bütün partiler bu işi yapsın. Parlamenter sistemi eleştiriyoruz tamam güzel eksikleri yanlışları var biz parlamenter sistemi uyguluyor muyuz? Bir liderin keyfine göre belirlediği kalitesi kimliği kişiliği ne olduğu şüpheli insanları getirip önünüze onaylatıyorlar. CHP demokrasiyi geliştirmek için bu sefer farklı bir şey yaptı ön seçim diye bir şey koydu. Türkiye’de ne oluyor? Genel başkanlık yapmış başbakanlık yapmış belediye başkanlığı yapmış bir RTE var. Kendi seçtiği başbakanın ipini çekmiş yani tabiri caizse idam etmiş. Öbür tarftan Adnan Menderes idam edilmiş de halkın %49 oyuyla başbakan olmuş kişi bu şekliyle idam edilmiş olmadı mı? Bu halkın iradesine büyük bir saygısızlıktır. Bizim daha önceden halkın iradesiyle seçilen bir cumhurbaşkanımız vardı. O da cuntanın başındaki Kenan Evren’di. Ve o anayasada cuntanın üyleleri yargılanamaz diyordu. RTE’nin aradığı tam da bu. Onun yargılanamayacağı bir anayasayı halık önüne dayatmak istiyor. Bunun neticesinde kendini ve suç ortaklarını kurtarmak istiyor. Olay net bir şekilde budur. Herhangi bir ülkedeki demokratik bir düzende başkanlık sitemini biz tartışmıyoruz. Birisi diyorki ben mit tırlarıyla yurt dışına silah göndereceğim ve bunun hesabını bana kimse sormayacak diyor. Ve orada vali diyor ki biz bununla ilgili biz üç ay sonra yasa çıkaracağız. Kimsenin suç işleme özgürlüğü yok. Herkes halka hesap vermek zorunda çünkü biz halkın bütçesini kullanıyoruz halkın yetkilerini kullanıyoruz. Ben idareye geldiğimde sana şiddet uygularsam başkası idareye geldinde bana şiddet uygularsa bunun adı demokrasi olmaz. Demokrasi azınlıkların haklarının savunulduğu bir system ama şu anda Türkiyede yaşadığımız bir çoğunluk diktası hatta tek adam diktası. Kendi getirdiği adam bile bir saniye tahammül edemeyen bir diktatörden bahsediyoruz. 17-25 Aralıkta olan yüzsüzlük arsızlık hırsızlıktan utanmayan yapı bugün diyorki benim hesap verme korkum var. ” dedi.
Son olarak Güneydoğu’da ve Batı’da insanların birbirine düşman edildiğini söyleyen Şeker “İnsanların gerçek sorunlarla meşgul olması yerine birbiriyle didişmesi komşusunun kimliğini merak eder hale gelmesi bu ülkeye yapılan en büyük kötülük. Onun için bu başkanlık sistemi sağlıklı bir ortamda tartışılabilir ama bugünün konusu değildir. ” diyerek bitirdi.