ALİ ŞEKER (İstanbul) – Çocuklar şeker de yiyebilsin, ölmesin diye söylenmesi gerekenleri söyleyeceğim.
BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ – Yalnız, lütfen, istirham edeyim, kısa ve öz olsun.
Buyurun.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Gayet kısa ve öz olacak.
1956 yılından beri nükleer kazalar listeleniyor ve Türkiye, nükleer santrali olmamasına rağmen bu listeye girebilmeyi başarmış bir ülke. Biliyorsunuz, İkitelli’de, 1999’da -benim de bir doktor arkadaşım onları tedavi etmişti, teşhisini koymuştu- hurdacı bir aile oradaki kobalt-60 içeren bir radyoterapi cihazını ağır diye alıyor ve bunu parçalarken 13 kişilik aile hastalanmıştı ve babaları da kanser oldu ve daha sonra öldü. Şimdi, Gaziemir’deki durum ortada yani bu denetimsizlik sonunda, maalesef, nükleer santral olmadan biz daha birçok kaza yaşamaya başladık bile.
Hazır santrallerini Almanya kapatıyor yani hazır, anahtarı çevirse başlayacak üretime. Halk oylamasıyla da “Burayı yıkalım mı, nükleer kazaları anmak için bir abide olarak dursun mu?” diye halka soruyorlar ve ona göre davranıyorlar.
Bazen geç kalmış olmak, yeni modelleri, yeni teknolojileri doğrudan ülkenize alabilmek için bir fırsat da sunar size. Nitekim, rüzgâr enerjisi santrallerindeki gelişmeler, güneş enerjisiyle elektrik üreten panellerdeki gelişmeler bize yeni olanaklar, yeni imkânlar sunmuşken, daha çevreci elektrik üretme imkânlarını çok daha ucuza mal etme imkânı sunmuşken, bugün kilovatsaatini 2,5-3 sente rüzgâr ve güneş enerjisinden elde edebiliyorken -en son ihaleleri Türkiye yaptı- biz ne diyoruz? 12,35-15,48 bandı arasında ve o diğer atıkların ne olacağıyla ilgili yükümlülükler de ayrı bir yük olmak üzere ve süresi geçmiş, teknolojisi eskimiş bir nükleer güç santralini ülkemize kurmayı düşünüyoruz; bunun bir kapatma maliyeti var, bunu da hesabın içine katmadığımız hâlde… Şu anda 3-3,5 sente alınan bu elektrik enerjisini halka verirken halkı kendi evinde kiracı, kendi dükkânında kiracı pozisyonuna düşürdük yani o kadar yüksek elektrik faturaları gelmeye başladı ki. Bu, özelleştirilen şirketler yine burada da var; o özelleştirilen şirketler şimdi nükleer güç santralinin de ortağı, bir yandan da dağıtım şirketleriyle bizim cebimize ellerini atıyorlar.
Geçmişte yapılan hidroelektrik santrallerden çok daha ucuza elektrik elde edebiliyorken -neredeyse 1-2 sent tahmin ediyorum- biz bunları halka verirken bu kadar fahiş fiyatla veriyoruz. Bunun 4 katına çıktığını düşünün, bugünkü elektrik fiyatlarının 4 katına çıktığı bir durumda bu ülke, bizim ülkemiz olur mu, yaşanılabilir bir ülke olur mu? Artık herkes kendi yurdunda yabancı durumuna düşecek.
Bir yandan nükleer yakıtlarla ilgili fiyatlar gittikçe artıyor yani ilk dönemlerdekine…
Bir dinleyebilirseniz Sayın Başkanım, önemli bazı konuları anlatıyorum.
BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ – Dinliyoruz.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Nükleer yakıtlar gittikçe pahalanıyor, ilk dönemlere göre 28 katına çıkmış durumda ve tekel durumuna düşmüş durumda bu yakıtları üretenler ve daha da çok pahalanacak. Böylesi bir durumda biz niye buraya yöneliyoruz? Doğal gazda zaten Rusya’ya bağlıyız, bir yandan da nükleer santral vasıtasıyla ikinci bir bağlılığımız daha söz konusu olacak ki bu yönüyle de kabul edilebilir bir durum değil.
Burada, tabiri caizse nükleer kaza kaskosu düzenlemeleri de var bunun içerisinde. Nükleer kaza olursa ne olacak? Nükleer kaza olduktan sonra geçmiş olsun; onu ne 700 milyon euroya ne 70 milyon euroya ne 7 milyar euroya yerine koyamazsınız. Bir Mersin kazaya kurban gittikten sonra siz oraya 70 milyar dolar verseniz ne olur? Onun için bu çok tehlikeli olan elektrik üretme yönteminden dünya uzaklaşıyorken ve yeni teknolojilerle çok daha ucuza elektrik üretebiliyorken niye biz torunlarımızı, çocuklarımızı böylesi bir boyunduruğun altına sokuyoruz, böylesi bir fahiş fiyatlı elektriğe mecbur ediyoruz? Buna hakkımız da yok, haddimiz de yok.
Biz Çernobil’i yaşadık, buradaki büyük bir kısım Çernobil’i çok yakından yaşadı. Bunu yaşamış bir kuşak nasıl bböyle bir santralin yurtlarında kurulmasına müsaade ederler? Bir kere daha bunu gözden geçirmenizi, bunu dikkate almanızı diliyorum.
Sinop’a gittik; Sinop’ta nükleer santral yapılacak yerde ağaçlar kesildi, o güzelim orman yok edildi, bozkır olarak şu anda duruyor. Orada ne oldu biliyor musunuz? Belediye Başkanı dahi ÇED toplantısına alınmadı, geceden Adalet ve Kalkınma Partisinin kadın kolları doldurdu içerisini ve oraya set çekildi, jandarma halkı da almadı, milletvekili olarak bizi de almadı, oranın Belediye Başkanını da almadı. Siz nasıl buraya Mersin’in Belediye Başkanını çağırmadıysanız, nasıl siz buraya Elektrik Mühendisleri Odasını çağırmadıysanız, nasıl buraya Çevre Mühendisleri Odasını çağırmadıysanız, TMMOB yetkililerini çağırmadıysanız, çevre örgütlerini “Ya, sizin derdiniz ne, niye feryat ediyorsunuz?” diye dinlemeye ihtiyaç duymadıysanız… 9/3/2021 tarihinde iptal edilmişti, size bir talimat geldi “9/3/2022 tarihine kadar Resmî Gazete’de yayımlansın, siz de şekil olarak burada görevinizi ifa edin.” dendi. Hâlbuki bu kadar ciddi konular konuşulurken mutlaka bütün tarafların dinlenmesi gerekir, Meclis olarak bizim böyle bir sorumluluğumuz var. Bizim sorumluluğumuz, bize gönderilen yasaları Resmî Gazete’den çıkacak hâle getirmek için şekil şartını yerine getirmek değil, özüne bakmak, gelecekte nelere mal olacağını, ne bedeller ödeteceğini hesap edip ona göre düzgün yasalar çıkarmaktan geçiyor. Onun için, bizim, bir an önce Türkiye’deki elektrik altyapısını iyileştirmemiz gerekiyor. Biz, gittik Cengiz Elektrike o yanındaki ortaklarıyla birlikte Isparta’yı verdik, Isparta’nın altyapısını yenilemediler. Isparta’nın altyapısını yenilemedikleri için kayıpları düzeltmek yerine biz diyoruz ki “İhtiyacımız var, gidin nükleer santral yapın.” Ya, mevcut çalışan elektrik hatlarının bakımını bile yapamayan bir şirket bize bunları mı yapacak? Ve orada o şirketin sorumluluklarını yerine getirmediği yerde parası varmış gibi, oraya vermediği o parayla nükleer santralin ortağı olmuş durumda ve biz bunların nasıl denetleneceğine, onların kuracağı şirketlerin nasıl yetki alacağına ve onların kamu adına nasıl görev yapacağına karar veriyoruz. Yani her şeyde taşeronluk vardı, nükleer santrallerin denetimiyle ilgili, atıkların denetimiyle de ilgili taşeron sistemini getiriyorsunuz. Taşeron sistemi, Türkiye’de gerek özellerde gerek devlette insanları canından bezdirdi. Artık bu noktada da taşeron koymak değil, Atom Enerjisi Kurumumuz var, doğrudan o kurumun devlet adına, devlet kurumu olarak bu sorumluluklarını yerine getirmesi gerekiyor.
7142 sayılı Yasa’ya göre… Daha önceden KHK’yle hazırlandı, aslında ona göre bir kanun hazırlanması gerekiyordu. Kanun hazırlanmayıp kanun hükmünde kararname hazırlandı, öngördüğü sürede Resmî Gazete’ye yetiştirilemediği için… İptal nedenlerinden birisi de o biliyorsunuz, yani Anayasa Mahkemesinin nükleere bakışımıza bakın. Yani bir kanun çıkacak, son güne bile yetiştirememişiz, biz diyoruz ki bütün sorumlulukları yerine getiririz, ülkeyi nükleer kazalara muhatap kılmayız. Fay hattının yanında mı dersiniz, 2 defa zemini çatlamış, tekrar tekrar dolgu yapılmış mı dersiniz… Ve sonrasında, bu kadar tehlikeye açık bir teknolojiyi dünyanın en iyi şartlarında yapmış olsanız bile Rosatom gibi Çernobil sabıkalısı bir şirket gelecek bize, kalbimize bir santral koyacak ve orada biz Mersinlilerin yüzüne nasıl bakacağız? “Senin burada daire fiyatların 4 katına çıktı, ne mutlu sana.” mı diyeceğiz? Bu bakış açısıyla mı yaklaşacağız olaya? Bunun için, bu düzenlemelerin bir kere tarafların da olduğu bir ortamda tartışılması gerekiyor. Burada taraflar yok, Sağlık Bakanlığından da yetkililer yok, diğer sivil toplum örgütlerinden de, çevre örgütlerinden de maalesef kimse yok.
Türkiye bir yandan plastik çöplüğüne döndü. Dünyadan çöp ithal eder olduk, yakında yine bu nükleer çöplerle Türkiye maalesef mahvedilecek. Bizim bu süreç içerisinde komisyon üyelerimizle ilgili de düzenlemelerimiz var. Bu komisyon üyelerinin hangi vasıflarda olacağı, ne eğitimle oralara atanacağı dahi belli değil. Yani bunların dahi belirlenmediği ve sadece yönetmeliklere bırakıldığı bir yasa kabul edilemez. Türkiye’de nükleer mühendisler var, bunların hiçbirisi kendi alanıyla ilgili iş bulamazken onu dahi bu düzenlemelerin içerisine koymuş değiliz. Bu kadar eksik olan bir yasayı buradan geçirmek Türkiye’nin de faydasına değil, Türkiye’de yaşayan kimsenin de faydasına deği. Ve bu kazaları bu kadar hafife almak ve bu kadar bize gönderilen bir yasayı Resmî Gazete’ye yetiştirir bir tarzda davranmak bizlere yakışmıyor. Bunu geri çekip tarafların da olduğu bir ortamda konuşmamızın doğru olacağını düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.
https://www.tbmm.gov.tr/Milletvekilleri/UyeKomisyonKonusmaTutanakDetay?tutanakId=49229
Yasama Yılı: | Çorum Milletvekili Oğuzhan Kaya ve 87 Milletvekilinin, Nükleer Düzenleme Kanunu Teklifi (2/4222) |
Birleşim: | 27 |
Tarih: | 5 |
Tarih: | 28 .02.2022 |