ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sunum için teşekkür ediyoruz Sayın Hocam. Ben de yine aynı soruyu soracağım size, Rıdvan Bey’in sorduğu soruyu: Kimi iddialara göre ki iddia ediyorum çünkü yapılan bilimsel çalışmaların ne kadar doğru, etkili bir çalışma olduğunu da bilmediğimiz için, kimi hocalarımız diyor ki: “Yüzde 10’u bile gitmiyor Karadeniz’e.” Siz de diyorsunuz ki: “Yüzde 80-90’ı Karadeniz’e gidiyor.” Derin deşarja verilenler, işte Ahırkapı ve Baltalimanı’ndan verilenler. Bu hangi bilimsel çalışmaya dayanıyor? Yani bugün işte bir GPS takılı 100 tane şey koysanız oraya partikül ya da kanalizasyon sistemine, onu takip etseniz bu çok kolay ortaya konur aslında. Eğer gerçekten böyle bir yüzde 80-90 gidiş varsa ya da yüzde 10’sa yani nasıl bir çalışmayla bu iddiada bulunuyorsunuz bunu merak ediyoruz?
Bir de Karadeniz’e de gitsek Karadeniz’i kirletmeye hakkımız var mı? Niye biz bunları tam olarak arıtmadan oraya verelim? Yani sanki şöyle bir görüş var: “Karadeniz’in altında cansız bir ortam var o cansız ortama biz gönderebiliriz, orada bizim atıklarımızı depolayabiliriz.” Yani bu doğru bir şey değil bence yani bir çevre mühendisliği bölümünde yani doğayı mümkün olduğu kadar kirletmeden, koruyarak, doğaya vereceklerimizi alıcı ortama vereceklerimizi mutlaka bir işlemden geçirerek oraya vermemiz gerekiyor, mümkün olduğu kadar temiz vermemiz gerekiyor.
Bu tesislerin etkili çalıştırılması konusunda siz diyorsunuz ki: “Özel sektöre verilsin, yedi sekiz yıl sözleşme yapılsın, işte atık suyla ilgili zam yapılsın.” Geçen bir toplantıda konuştuğumuzda şimdi 4lira atık su için para alınıyor, atık suyun bertaraf maliyeti aşağı yukarı 1 lira, yani bir de diyorsunuz ki şimdi siz “Daha fazla zam yapalım.”
Bir de bu işi yapan belediyeler, büyükşehir belediyeleri, niye kadrolu olarak bu işi sürekli yapan birileriyle bu işi yapmayalım da müteahhitler üzerinden yapıp daha yüksek bir bedelle muhatap olalım? Bu bana doğru gelmiyor, bunun kadrolu kişilerce ve kamu tarafından yapılması doğru olur diye düşünüyorum. Bir de müteahhitle ve kâr hırsıyla muhatap etmemek gerekir diye düşünüyorum. Sonuçta, kamu bunu yapabilecek kadroya da personele de sahip. Biz kaynakları doğru kullanalım ki daha yaygın olarak bu tesisleri yapabilelim diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
PROF. DR. İZZET ÖZTÜRK – Ben teşekkür ediyorum Sayın Vekilim.
Burada öncelikle bu birinci sorunuzun son kısmından başlayalım. Tabi ki burada Karadeniz’i kirletme hakkı hiçbirimizde yok, yani bunu meslek etiği olarak da doğru bulmuyoruz. Bu tabii, maddi imkânlarının bir zaman süreci içerisinde ona göre olarak teknoloji seviyesini seçme şeklinde bir çözüm bir tedricî yaklaşımın belki ürünü, onu o şekilde kabul etmenizi rica ediyorum. Bu tabii, birinci planda İstanbul’da altyapı çok zayıftı ve bu sahilleri bir an önce korumak adına hızlı bir şekilde mekanik arıtmalarını yapalım ve derin deşarjda bu sözünü ettiğimiz coğrafi avantajı kullanalım arz ettik. Ama master planda yazar ki en geç 2010 yılında bu tesislerin ödemesi biyolojik arıtmaya ya da kimyasal destekli arıtmaya, daha kaliteli arıtmaya dönüştürülsün. Böyle bir stratejimiz var, tabii, bu test buralarda biyolojik arıtma yapamamamızın birtakım coğrafi kısıtlar var, buralarda yer bulma sorunumuz var çok ciddi şekilde. Öngörünüm, imar kısıtları var, sit alanı kısıtları var ve bu kısıtlar dolayısıyla gönlümüzden geçen arıtmaları yapamıyoruz, prosesleri uygulayamıyoruz, böyle bir de sıkıntımız var. Baltalimanı’nı ileri biyolojiye dönüştürme şansımız var ama mesela Kadıköy’de bu son derece zor, orada da başka bir arıtma teknolojisi kullanmak durumundayız. Küçüksu Paşabahçe’de yine öyle, Yenikapı’da işte zorluyoruz, yer konusu yine orada sıkıntılı. Ona özgün birtakım çözümler geliştirildi ama yüzde 100 katılıyorum, mümkün mertebe en yüksek düzeyde arıtarak Karadeniz’e verilmeli, Karadeniz’i biz burada bir kirletme aracı olarak imkânımız varken asla düşünmememiz gerekiyor.
Marmara ile Karadeniz arasındaki bu taşınım yani bunda şüphhe yok efendim, bilimsel olarak çok farklı zamanlarda ve uzun zamanda ölçmelerimiz var, akıntı ölçmeleri. Alt deniz tabaka akıntıları, uzun süreli ölçmelerimiz neticesinde görüldü ki debileri, bunların akım miktarları çok “precision”lu olarak saptanmış vaziyette. Mesela, üst tabaka akımı yıllık ortalama 14 bin metreküp saniye civarında -değişiyor tabii aylar arasında, bazen bu üst tabaka akımı yılda 20 bin, 25 bin metreküp saniyeye ulaşır- bunun yarısı mertebesinde de alt akım var, bu alt akımı hiç kimse bilmiyor. Yani 100 metreküp saniyeye kadar düştüğü zamanlar oluyor çok kuvvetli kuzey rüzgârlarının olduğu dönemlerde ama hiç bitmiyor. Biz, bunu 1996’dan neredeyse bugüne kadar süren çalışmalarla görmüş vaziyetteyiz, bununla ilgili matematik modellemeler yapılmış. Bu konuda bir kuşku ve endişemiz yok Sayın Vekilim yani bilimsel olarak bunda bir tereddüt yok.
Onun dışında bu tarife konusu, özelleştirme konusu… Yani ben tarifelerin şu anda gerçekten yetersiz olduğunu düşünüyorum. Hizmeti layıkıyla yapabilecek düzeyde zorluyor idarelerimizi, bunu özellikle arz etmek istedim. Tabii, yapılabiliyorsa ona diyecek bir şey yok, bu idarelerimizin tercihi; işin şahsi yönü de var, tabii sizlerin alanı bu.
Özelleştirme konusunda da büyük kapasiteli belediyelerimiz… Mesela, İSKİ bunu tabii ki kendi imkânlarıyla, profesyonel imkânlarıyla yapar ama şöyle bir sıkıntı var İSKİ’de de: Bu yerler gönülsüz çalışılan yerler Sayın Vekilim. Buraya aldığınız bir kişi bütün ağırlığını ve imkânlarını kullanarak buralardan başka bir yere kaymak istiyor, oralardan kendini naklettirmek istiyor. Ben İSKİ’de yönetim kurulunda olduğum için bunları yaşadım.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Özel sektörden mi kaymak istiyor?
PROF. DR. İZZET ÖZTÜRK – Bu durumda özellikle atık suyla ilgili işletmelerde, oralarda profesyonel kişileri, yetenekli kişileri tutmamız gerçekten zor. Belki o anlamda en azından atık su kısmında tamamen olmasa bile kısmen özelleştirmeden yararlanmanın mümkün olduğunu düşünüyorum. Ama kapasite bakımından sorunlu olan belediyelerimizde de gerek bu kapasitesi olan büyükşehir belediyelerimizle anlaşmak -belki protokoller yapmak suretiyle- gerekse de özel sektör imkânlarımızı kullanmak suretiyle bu işletmeleri daha kaliteli yürütmelerini öneriyoruz; bu anlamda böyle bir öneride bulunmuştum efendim.
BAŞKAN MUSTAFA DEMİR – Teşekkür ederiz Hocam.
PROF. DR. İZZET ÖZTÜRK – Estağfurullah efendim.