ALİ ŞEKER (İstanbul) – Şimdi, bu Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı’nda sıkıntılı maddeler var.
10’uncu maddenin 3’üncü bendinde “Korunan alan içinde veya etkilenen bölgelerde yaşayanlar bilgilendirilir.” deniliyor sadece. Bilgi verme tek başına yeterli değil, oradakilerin görüşünü almak ve onayını almaktır asıl olan, önemli olan.
Yine 11’inci maddede oluşturulacak olan tabiatı ve biyolojik çeşitliliği koruma kurulu düzenlenmekte. Bürokratlardan oluşan bu kurulun görevlerin eylem planlarının geliştirilmesi, tür ve Habitat listelerinin değerlendirilmesi ve koordinasyonla sınırlandırılmış durumda. Bu kurulun, sivil toplum kuruluşlarıyla uzlaşıldığı hâliyle, korunan alanların belirlenmesi ve yeniden değerlendirilmesi konularında Bakanlığa görüş vermek gibi bir yetkisi olamayacak yani bir bağlayıcılığı yok. Ayrıyeten kuruldaki ağırlıklı kadro siyasi kadro ve bürokrat kadrosu ve burada da sivil toplum kuruluşu sayısı 2’ye düşürülüyor. İşte, akademik temsilci 2 kişi. Burada ağırlıklı olarak yani siyasi iktidar, istediği alanı, bu kuruldan istediği kararı çıkartacak noktaya doğru götürüyor. Bugün A iktidarı olur, yarın B iktidarı olur. Bu da bu hâliyle sıkıntılı. Siyasi baskıyla birçok korunan alan, yarın, tekrar uygunsuz olan işlevlerde kullanılabilir. Korunan alanları korumamız gerekirken bu tasarılar daha çok, nasıl imara açılır, nasıl başka kullanım alanlarına sunulur bunu içeriyor.
Yine 14’üncü maddede, korunan alanlarda Bakanlıkça resen veya gerçek ya da tüzel kişilerin talebi üzerine yeniden değerlendirme işleminin başlatılabileceği belirtiliyor. Yeniden değerlendirme kararıyla koruma alanlarının sınırları değiştirilebilecek veya koruma kararları kaldırılabilecek. Yani burada da herhangi bir kuruluş, kişi ya da Bakanlık doğrudan buralarda değişiklik yapabilecek. Türkiye’de korunan alanların sayısı yüzey olarak birçok Avrupa ülkesinin çok çok gerisinde ve mevcut olanlar -siz yüzde 7,95 diyorsunuz- yüzde 5 civarında genel olarak ifade ediliyor.
DOĞA KORUMA VE MİLLÎ PARKLAR GENEL MÜDÜRÜ NURETTİN TAŞ – Dokümanı arz edebilirim Sayın Vekilim.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Korunan alanların korumasız kalması manasına geliyor. Resen bakanlığın yaptığı herhangi bir işlem sonuncunda bu korunan alan koruması ortadan kalkabiliyor, bu da çok ciddi bir sıkıntı olabilecek ileride.
Yine 19’uncu maddenin 4’üncü bendinde “Korunan alanlarda stratejik öneme sahip veya çevre koruma açısından zaruri faaliyetlere, alternatif çözümlerin bulunmaması durumunda, telafi edici tedbirlerin alınması kaydıyla izin verilebilecektir.” deniyor. Bu, yer bulamama, zorunlu olma konusu, işte, bir limandan, mendirekten başlıyor, yarın bir gün “Yer bulamadık, bunu da yapalım, bunu da yapalım.” diye bu korunan alanların istismarına doğru gidiyor. Bu da çok sıkıntılı bir madde.
Yine, “Bu kanun kapsamına giren alanlarda 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu’na göre kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgesi ve turizm merkezi olarak ilan edilen yerler için Bakanlığın uygun görüşü alınır.” denilmekte. Yani siyasi olarak bütün korunan alanlar turizme ve diğer fonksiyonlarda kullanılmak üzere koruma kanunu değil bu, aslında korumama kanunu, çünkü birçok şeye olanak veriyor, imkân veriyor.
Yine 34’üncü maddede “Milli Parklar Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.” denerek uzun zamandır Türkiye’nin doğasının korunmasında önemli bir dayanak noktası olan bu madde ortadan kaldırılıyor. Bunun kalkmasıyla birlikte yerine konan bu kanun ne kadarını kapsayacak? Ki bu eleştiri sunduğumuz maddelerde ortaya konduğu gibi korumaktan çok kullanıma açmakla ilgili düzenlemeleri içeriyor. Bu da millî parklarımızın ve korunan alanlarımızın korumasız kalması manasına geliyor. Bunların mutlaka dikkate alınması gerekiyor. Ayrıca, işte korunacak türlerle ilgili yok olmayacak kadar” gibi maddede bir terim geçiyor. Yani işte kuşları, diğer canlı türlerini yok olmayacak kadar mı yaşatacağız? Yok olması sınırına kadar getirmek durumunda mıyız? Yoksa olduğu hâliyle daha da geliştirerek korumak mıdır bizim görevimiz? Bunları dikkatinize sunuyorum.
Teşekkür ederim.