01/11/2018 tarihli Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Değerli Komisyon üyesi arkadaşlar, değerli meslek örgütlerinin temsilcileri; şimdi, bir kere hekimler teröre bulaşma konusunda en son seçilecek grup. Hepsi insan yaşatma üzerine yemin etmiş, ömrünü de insan yaşatmaya adamış olan insanlar olarak bu alana eğer geldiyse bu ülke bitti demektir. Türkiye’nin 1915’te bir deneyimi var. Tıbbiyeliler 1’inci sınıf öğrencilerinin tamamı Çanakkale’de şehit oluyor ve 1921 yılında, bundan altı yıl sonra Tıbbiye ilk defa tarihinde mezun vermiyor. 765 tıp öğrencisi gidiyor Tıbbiyeden Çanakkale savaşlarına, 346’sı şehit oluyor. Yani böyle bir grup mezun olduğunda, şu anda açlığa mahkûm edilmeye çalışılıyor. Yani bizi, insanı yaşatmaya yemin etmiş olan insanları, bu insanlar insanları yaşatmasın diye mesleklerinden menetmemiz kabul edilebilecek bir şey değil.

Şimdi, burada Trabzon’dan gelen psikiyatri asistanı arkadaş Mecliste bayağı dolaştı, Türkiye’nin her yerinde dolaştı derdini anlatmak için. “Benim hiçbir alakam yok, beni görevden aldılar, işte mesleğe başlatmadılar.” diye. Ben on beş gün önce bir soru önergesi verdim Bakanlığa. Dedim ki: OHAL nedeniyle binin üzerinde bu yılın mezunu, daha önceki yıllarda mezun olanlarla birlikte 1.500’ün üzerinde tıp fakültesi mezunu mesleğe başlatılmadı, bu konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz? Çıktı, böyle bir şey geldi. Yani biz, bunlara çözüm bulun, bunlara geçici mecburi hizmet muafiyet belgesi verin, hiç olmazsa dışarıda çalışsınlar, aç kalmasınlar dedik, burada altı yüz gün açlığa mahkûm eden bir düzenleme getirildi. Şimdi “terör örgütü üyeliği” denerek “İltisakı birisi tarafından değerlendirildi.” diyerek insanları çok soyut ifadeler üzerinden birileri değerlendiriyor ve maalesef işe başlayamıyorlar. Yani bu düzenlemelerdeki bu konu, 5’inci madde mutlaka bu tekliften çıkarılmalı ve hekimler işini yapamaz hâle getirilmemeli. Hele daha mezuniyetinin başında olan, hele üst ihtisas yapmış ve Türkiye’nin ihtiyacı olan kişiler bugün tamamen görevden uzaklaştırılacak, hastalar da maalesef öldürülecek.

Şimdi, intihar vakalarından bahsetti arkadaşlarımız. Biz burada vereceğimiz bu kararla birçok insanın ölüm fermanını çıkartmış olacağız. Buna benim insan olarak, hiçbir makam, mevki uğruna hakkım yok. Kimsenin de hakkı olduğunu düşünmüyorum. Burada insanların intihara sürükleneceği, açlığa sürükleneceği ve haksız yere ve birilerinin iki satır raporuyla, birilerinin güvenlik soruşturmasında belirttikleri “Özgecan’ın cenazesine katıldı.” ya da “Özgecan’ın protestosuna katıldı.” diye insanlar bugün açlığa mahkûm edilecekse biz bunda pay sahibi olamayız. “Her ağacın kurdu kendinden olur.” diye bir şey var. Burada çoğumuz meslek mensubuyuz, çoğumuz sağlıkçıyız. Bizim bu arkadaşlarımıza bu haksızlığı yapma durumumuz yok diye düşünüyorum.

Şimdi, burada başka düzenlemeler de var, sağlıkta şiddetle ilgili. Sayın Bakanımla aynı hastanede ihtisas yaptık, Taksim İlkyardım Hastanesinde. Orada çok sayıda şiddet vakasına maruz kaldık ve orası vakanın çok olduğu bir yer ve şiddete uğramanın da yoğun olduğu bir yer. Oralarda bu şiddet vakalarının önlenmesi için caydırıcılık istiyor insanlar bizden. Oradaki arkadaşlarımız şunu diyorlar: “Ya caydıracak, cezayı artıracak bir şey söyleyin ki insanlar bu kadar hoyrat davranamasınlar kendine sağlık dağıtmak için gelen birisine.”

Bir de şöyle bir sorun var: İnsanlar şiddete uğradıkça, hekimler, sağlık çalışanları şiddete uğradıkça insanlar sağlığını kaybediyor. “Ben bu riskli vakaya dokunmam, ölüyorsa ölsün.” noktasına geliyor. Yani maalesef buna doğru bir gidiş var. Eskiden her türlü riske giren hekim, her türlü sorumluluğu alan hekim hiçbir sorumluluğu almaz hâle geldi ve bunun sonunda da insanlar göz göre göre ölüyor. Bu konuda milletin sağlığını korumak için de hekimin, sağlık çalışanının mutlaka korunması gerekiyor.

Burada başka, işte “Gemilerle ilgili cezalar çok, indirelim.” deniyor ama öbür taraftan “Eczanelere cezalar artırılsın, tütün satanlara cezalar daha da artırılsın.”

BAŞKAN – Ali Bey, maddeler üzerinde sonra konuşalım.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Şimdi, bu ana maddeleri söyleyelim ki onlarla ilgili temel itirazlarımız belli olsun. Yoksa çok detaylı konuşmayacağım, çok kısa söyleyeceğim.

BAŞKAN – Detaylı demedin ama gidiyorsun.

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Burada ekonomik krizin olduğu bir dönemde bakkalın, kuruyemişçinin cezalarını artırıp onların dükkânını kapatmak insanlara sefalettir. Bunu doğru bulmuyorum. Bu konunun mutlaka gözden geçirilmesi lazım.

Meslek örgütlerinin de hangi hekimin nerede çalıştığını bilmek gibi bir hakkı var. Ahilik diye bir kurum var. Bu nedir? Komşusu açken, komşusu iş yapmıyorken bir başkasının sürekli iş yapıyor olması bir dengeye kavuşturulmuş. Burada da bir hekim ya bir yerde çalışacak ve öbür tarafta da bir hekim hiçbir yerde çalışmayacak ve bunun da dengesini sağlayacak olan meslek odaları mutlaka bu konuda bilgilenmeli diye düşünüyorum. Burada insanların idam fermanını imzalayıp kalem kırmayalım. Burada dün FETÖ’yle ilgili bir girişim yapıldı, işte sonra HDP, sonra CHP, sonra MHP, sonra AKP içerisindeki muhalifler… Bu işin sonu yok. Bu faşist diktatöryal sistemin bir getirisi. Şimdi siz insanları açlığa mahkûm ediyorsanız görüşlerinden dolayı, muhalif kimliklerinden dolayı, bu FETÖ’yle mücadeleye de çok büyük zarar verir. Yani ben bunu samimiyetle söylüyorum. Eğer biz bu işi genişletirsek, sulandırırsak gerçek o mücadele etmek istediğiniz grup zil takıp oynayacak. Onun için bunu doğru düzgün, cezası olanın mahkemede cezasının biletinin kesildiği, gerekli cezanın verildiği bir ortamda yapalım. Biz burada iki satır bir fişlemeyle insanları açlığa, yoksulluğa, sefalete, ölüme mahkûm etmeyelim.

Teşekkür ediyorum. Daha sonra maddelerde konuşacağım.