ALİ ŞEKER (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli yöneticiler, değerli milletvekili arkadaşlarımız ve bürokrasiden gelen tüm arkadaşlara emekleri için öncelikle teşekkür etmek istiyorum.
Uyum içerisinde gayet başarılı bir çalışma süreci sonunda bir rapor oluşturmaya çalışıyoruz. Biz görüşlerimizi, önerilerimizi size yazılı olarak aktardık. Bu raporun oluşumundan sonra da katkı vermeye devam edeceğiz, orada gördüğümüz ilave ihtiyacı olan konular olduğunda da bunu ifade edeceğiz.
Şimdi, biz burada müsilaj sorunu özelinde ve Marmara Denizi başta olmak üzere denizlerimizdeki müsilaj sorunu üzerine bu Komisyonun kurulmasını talep etmiştik ancak bu sadece müsilaj meselesi değil çevre kirliliğiyle ilgili olarak alınması gereken tedbirlerin zaman geçirilmeden alınması gerektiğiyle ilgili de önemli bir başlangıç. Ve bu hazırladığımız raporların mutlaka ilgili yerlere ulaştırılıp mutlaka gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamamız gerekiyor. Meclis olarak bizim üzerimize düşen işte Marmara Denizi koruma kanunu, işte Marmara Denizi koruma kurulu gibi kurulların oluşturulup bunların bütçelerinin, imkânlarının, kadrolarının mutlaka sağlanması gerekiyor. Aynı Boğaziçi Kanunu gibi, İmar Kanunu gibi buna benzer mutlaka Meclis olarak bir çalışma yapmalıyız ve bu işin denetiminin, kontrolünün düzgün gitmesini sağlamalıyız. Yani herhangi bir komisyon raporu gibi olmamalı, bütün komisyon raporlarının gereğinin yapılması gerektiği gibi bunun da gereğinin yapılması için hepimize görev düşüyor.
Özellikle atık su arıtma tesisleriyle ilgili bütçe sorunlarını gündeme getirdiler, arsa tahsisi ile ilgili sorunları gündeme getirdiler gerek Tekirdağ’da gerek İstanbul’da gerek başka şehirlerimizde. Bunların mutlaka ve mutlaka acilen açılması gerekiyor yani biz başka konularda işte acil kamulaştırmalar görüyoruz, sorunların aşılması için, bir yerlere başka yapıların inşası için hemen kararları alınabiliyorken bu atık suyla ilgili de mutlaka hızlı kararlar alınması ve bu sorunların mutlaka giderilmesi gerekiyor. Marmara Denizi’nin bildiğimiz gibi bekleyecek zamanı yok ve kirlilik logaritmik olarak başka sıkıntılara dönüşüyor. Özellikle çevrenin ve denizin sahipsiz görülmesi ve buraların doldurulması, kirletilmesi, işte denizlerde dalyanların kalmaması, balıkların yumurta bırakacağı alan bırakılmaması sonuçta deniz canlılarını da ciddi manada tehdit ediyor. Hem çeşitliliği hem balık sayısını da çok ciddi manada azaltmış durumda. Bunu mutlaka engellememiz gerekiyor yani bu balıklardaki hem sayı hem soy tüketimini engellememiz gerekiyor. Aynı “karbon ayak izi” gibi kirli su ayak izini de takip etmemiz gerekiyor. Bu kirli su ayak izi fazla olan ürünler konusunda nasıl Avrupa Birliği kendi standartlarını belirliyor ve çevreye zararlı olmayan üretim biçimlerini destekliyorsa bizim de kendi başımıza bunu yapabilmemiz lazım.
Balıkçılıkla ilgili kota uygulaması… Özellikle yerli balıkların sayısı azaldı, yeni yumurtaları müsilaja takıldı, büyüyemiyor. Mutlaka bilim adamlarıyla birlikte değerlendirerek belli kotaların konması gerekiyor, özellikle yerleşik balıkların mutlaka korunması gerekiyor. Bizim küçük balıkçı ailelerini korumamız gerekiyor; onların daha çok avlanmasını, onların daha çok desteklenmesini sağlayacak düzenlemeleri yapmamız gerekiyor.
Kimyasal arıtma konusunda biliyorsunuz biz gittik işte Ergene’ye, daha sonrasında iki üç defa da gittim ben o bölgeye. Her gittiğimde o dere simsiyah ve çok kötü bir kokuyla akıyor. Diğer yandan bilimsel araştırmalarda Ergene’nin deşarj edildiği yerde binlerce, on binlerce, yüz binlerce kat, olması gerektiğinden fazla metallerin olduğu tespit edilmiş durumda. Bu da demek oluyor ki orada biz çıkış suyunu gördük atık su arıtma tesisinde, OSB’nin tesisinde. Biz bakıyoruz orada berrak bir su var ama içinde ne metaller var ya da o suyla birlikte hem atık su tesisinden çıkış suyunu, beraberinde de muhtemeldir ki doğrudan arıtmadan o kimyasal kalıntılar olan suyu bu deşarja veriliyor ve bu sonuçlar ortaya çıkıyor ve arkasından balık ölümleri.
Hafta sonu Büyükçekmece’deydim; Büyükçekmece, Beylikdüzü, Gürpınar arasında. Orada çok ciddi denizanası ölümleri vardı, kıyıya da vurmuştu, kıyıda da toplanmışlardı. Yani burada denizanasını dahi yaşatamayacak kadar ki denizanaları çok fazla besin isteyen şeyler değil ama işte oksijensizlik bunların ölümüne, toplu ölümlerine yol açıyor.
Bizim muhalefetle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak verdiğimiz önerilerin dışında tabiidir ki Kanal İstanbul konusunda olsun, diğer başka konularda da ortak olamayacağımız noktalar olabilir. Oradaki raporun gelişimine göre biz oradaki önerilerimizi sunacağız. Can çekişen Marmara Denizi’ni kurtarmak hepimizin ortak görevi, sorumluluğu. Bunu umut ediyorum hep beraber başaracağız.
Teşekkür ediyorum.