19/03/2020 tarihli Genel Kurul konuşması

Konu: Afrika Kalkınma Bankası Kuruluş Anlaşmasına Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanunun Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı: 3
Birleşim: 71
Tarih: 19/03/2020

CHP GRUBU ADINA ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sayın Başkan, bugün maalesef yine İdlib’den şehit haberleri aldık. Ben Mehmetçik’imizin bir an önce yurda dönmesi için gereğinin yapılmasını talep ediyorum. Hayatını kaybedenlerin yakınlarına sabır, hayatını kaybedenlere de Allah’tan rahmet diliyorum.

Coronavirüsle ilgili maalesef dün bir konuşmaya çıktığımda sayı 200 binlerdeyken bugün şu saatlerde 227 bini geçti. Yani hızla artan bir hastalık ve dakikalar içinde insanlar ölüyor. Ölü sayısı dün 8.200’lerdeydi, bugün 9.300’lerde. Yani durumun ne kadar ciddi olduğu açık bir şekilde ortada. Hastalık sayısı açısından 159 ülke arasında 45’inci sıraya geldik. Maalesef, bugün ve yarın açıklanacaklarla çok daha yukarı çıkacağımız açık. Eskiden saadet zinciri vardı: 1 kişi 2 kişiyi sisteme katıyordu ve böyle gidiyordu, bir dolandırıcılık sistemiydi. Bu da bir hastalık zinciri. Yani 1 kişi 5 kişiye, 5 kişi 25 kişiye, 25 kişi 125 kişiye, 125 kişi de 625 kişiye bu hastalığı bulaştırıyor. Bu şekilde gittikçe katlanan bir hastalık ve biz bunların daha başlangıç günlerindeyiz. Bunun farkında olalım, durumun ne kadar ciddi olduğunu bilelim, el birliğiyle bu belayı nasıl defedeceğimizin çözümünü bulmaya çalışalım, akıllarımızı ortaklaştıralım, çözüme en yakın noktada bu belayı defetmek için mücadele verelim.

Bilim Kurulunun görüş ve önerilerine riayet edilmesi gerekiyor ve bütün bilgilerin şeffaf bir şekilde paylaşılması gerekiyor. Bir yandan test sayılarının, bir yandan şüpheli vaka sayılarının, bir yandan da -Allah göstermesin ki artacak- ölüm sayılarının net bir şekilde anlatılması, aktarılması lazım, şeffaf bir şekilde gösterilmesi lazım. Çünkü en çok problem şüpheli vakaların çokluğu ve bunların da teyit edilmemesinden dolayı vaka olarak tanımlanmamasından kaynaklanıyor. Ben, ayrı bir şüpheli vaka sayısı bildirimini de günlük yapmak bu şüpheleri de giderecektir, daha da güveni artıracaktır diye düşünüyorum.

Test sayısının fazla olduğu Güney Kore gibi ülkelerde durumun farkına erken varılıp burada bulaşık olan kişilerin izolasyonları daha hızlı mümkün olmuştur ve bunun neticesinde Güney Kore bu konuda hastalığı en başarıyla atlatan ülkelerden biri olmuştur. Bu tecrübelerden bizim de istifade etmemiz gerekiyor. Türk Tabipleri Birliğinin sürecin içerisine katılması gerekiyor, meslek örgütlerinin bu sürecin içinde olması gerekiyor. Bu süreç ağır bir süreç, tek başına Bakanlığın, tek başına sağlık çalışanlarının bunun altından kalkması çok kolay değil. Onun için, bu meslek örgütlerini, Hemşireler Derneğini, Eczacılar Birliğini mutlaka birer temsilciyle bu Bilim Kuruluna katmamız mücadeleye daha da faydalı olacaktır diye düşünüyorum.

Sağlık emekçilerinin kamuoyu önünde özür dilemek zorunda bırakılması doğru bir yaklaşım değildir. Yani bir hekim olaya ciddiyetle sahip çıkmaları için çalışanlara bir bilgilendirme yapıyor ve bu bilgilendirme izinsiz bir şekilde kaydedilip servis ediliyor ve orada gayet iyi niyetle, gayet samimiyetle bu sürecin üstesinden gelmek için emek veren bir hekim arkadaşımız rencide ediliyor, bunu kabul etmek mümkün değil. Bizim bu günlerde sağlık çalışanlarına daha çok destek olmamız gerekiyor. Onların bu sürecin en büyük bedelini ödeyecek grup olduğunu da bilmemiz gerekiyor.

Sağlık çalışanlarıyla ilgili uzun süredir çıkartmadığımız, bir türlü çıkartmadığınız -özellikle iktidar partisine seslenmek istiyorum- sağlıkta şiddet yasasını bugünlerde acilen çıkaralım, o sağlıkçılara moral destek, immün destek verelim ki bu süreci atlatma konusunda daha güçlü olsunlar. Bugün saat 21.00’de, akşam saat dokuzda bütün Türkiye balkonlara çıkıp sağlık emekçilerini alkışlayacak ve ben bütün Türkiye’yi buradan akşam saat dokuzda balkonlarından emektar sağlıkçıları alkışlamaya davet ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, burada OECD ülkeleri arasındaki durumumuzun ne olduğunu hepimiz biliyoruz, Bakan Bey de bu durumu anlattı. “Çok iyi bir durumdayız, altyapımız çok iyi, bu işin üstesinden geleceğiz.” diye gerçekleri saklamanın âlemi yok; bu gerçekle biz yüzleşeceğiz. OECD ülkeleri arasında gerideyiz, yatak sayısı konusunda maalesef ki gerideyiz ve bu yeni yapılan şehir hastanelerinin bitime yakın olanlarının yoğun bakımlarının da bu süreçte hazır hâle getirilmesi -o bölümlerinin en azından- karantina uygulamaları açısından da faydalı olacaktır. Şehir hastanelerinin şehrin uzağında yapılmasının belki bir faydası, karantina hastanesi olarak kullanılması açısından elverişli olması, bu dönemin şanslı bir durumu diyebiliriz.

Sağlık ordusunun ek desteklere ihtiyacı var. Bu konuda açıklanan pakette; sağlık çalışanlarına, sağlık emekçilerine, oradaki personele, oradaki hemşireye, oradaki doktora, oradaki röntgen teknisyenine bir şey sunulmadı. Bu da bu paketin çok büyük bir eksikliği, bunun mutlaka ve mutlaka giderilmesi gerekiyor. Sağlıkçıların herhangi bir şeyde gözü yok, sağlıkçılar, bu cefakâr mesleği yaparken önce hastasının sağlığını düşünüyor ve kendi sağlığını göz göre göre feda ediyor ama bu, uzun zamandır eksik kalan ihtiyacı da gidermek bizim görevimiz diye düşünüyorum.

27 Şubat tarihinde -daha önceden de- söylemiştim: Sağlık Komisyonunu acilen toplayalım, durum çok ciddi. Meclisin üzerine düşen neler var, bir kanun gerekiyor mu, Umumi Hıfzıssıhha Kanunu yeterli mi bu konuda? Bir an önce bu konularda konuşalım, görüşelim istedik ama Komisyon Başkanımız bize ne dedi? “Dut pekmezi yersek hiçbir şey olmaz. 15 Marttan sonra zaten hastalık kalmayacak.” dedi ve bunu Anadolu Ajansının arşivine işledi aynı Cahit Aral’ın “Radyasyonlu çayı içersek bir şey olmaz.” dediği gibi. Bu tür gayribilimsel davranış ve tutumlardan siyasetçilerin ve yöneticilerin şiddetle uzak durması gerekiyor.

Burada, Güney Kore’de bu mücadelenin en önemli taraflarından birisi 1 milyon kişi başına düşen test sayısı. Bu, az önce de söylediğim gibi kişileri tespit edip toplumdan soyutlamak için önemli ancak görüyoruz ki artık salgın başka bir aşamaya geçti. Artık yurt dışına çıkmayanlarda, yurt içinde olduğu hâlde yurt dışından bulaşık olanlar ve yurt dışından bulaşık olanların da bulaştırdığı içerideki vakalar var ve bunların bir an önce toplumdan izole edilmesi gerekiyor. Bir yandan okulları kapatırken çocuklarıyla birlikte insanları AVM’lere göndermek kabul edilebilecek bir şey değil. Mutlaka ve mutlaka ek tedbirler alınması gerekiyorsa bunları da gecikmeden, hiçbir tereddüde mahal bırakmadan almamız gerekiyor.

Devlet dairelerinin bazı kurumlarının çalışmasına gerek yok yani acil değil, bu kurumlar tatil edilebilir. Bu kurumlar çalıştığı müddetçe toplu taşımaya çok sayıda insan karışıyor ve toplu taşımaya karışan insanlar da bulaşma olasılığını artırıyor, bunlar da ailelerine bulaştırıyorlar ve olayın çok daha hızlı seyretmesine sebebiyet veriyorlar.

Vakalar 25, 50, 100, 200, 400, 800, 1.600 gidecek gibi gözüküyor ki salgının karakteri bu, salgın hastalıkların karakteri bu. Bunun da bulaşıcılığı, virülansı, hastalık yapıcı etkileri yüksek bir hastalık olduğu gayet net bir şekilde görülüyor. Onun için toplu taşımalarda tıkış tıkış olmaya yol açacak bu nüfus hareketlerini engelleyecek tutumların ve o konuyla ilgili olarak tatil yapılacak kurumların sayısının tekrar gözden geçirilmesi, buna ilaveler yapılması gerekiyor.

Bu dönemin en büyük sıkıntılarını yaşayacak olanlar yine yoksul halk kitleleri. İlk salgının olduğu kişiler ve bulaştığı yapılar, daha çok yurt dışıyla temaslı ve seyahat etme olanağına sahip nüfusun üst gelir grubundaki insanlar. Bugün öğreniyoruz ki hayatını kaybeden eski orgeneralimiz İran’dan gelmiş. Yani üst gelir gruplarında bile ölümlerin yüksek oranda olduğu durumda -İtalya örneğinde de biz bunu gördük- yoksul halk kitleleri, beslenme sorunu olan, sağlığa erişim sorunu olan o kitleler çok daha geniş bir şekilde hastalandığında durumun çok daha vahim olacağını bilmemiz gerekiyor.

İşsizlik konusunda çok ciddi bir sorun yaşıyoruz; genç işsizlik çok ciddi noktalarda artmış durumda ve bizim genç işsizlerimiz var. Bunlar kim? Sağlıkçılar. Bunlar mezun olmuş, senelerdir iş bekliyorlar ve genç sağlıkçılara en çok ihtiyacımızın olduğu dönemdeyiz çünkü sağlıkçılar, özellikle genç sağlıkçılar bu hastalıkla mücadele etme konusunda daha şanslılar. Bizim, ileri yaştaki sağlık çalışanlarının, hocalarımızın, değerli sağlık emekçisi hekim arkadaşlarımızın, hemşire arkadaşlarımızın ve çalışanlarımızın, gerektiğinde tecrübelerinden yararlanmak üzere belki de uzaktan çalışmalarına, uzaktan tavsiyelerini almaya ihtiyacımız olacak. Bu sürece bu 620 bin atanamayan sağlıkçının önemli bir kısmının katılması, avantajlı durumlarından dolayı daha hızlı, daha güçlü bir mücadele etmemize olanak sağlayacak.

Sağlıkçıların çalışma düzenlerinde bir değişikliğe gitmek gerekiyor. O sağlıkçı arkadaşlarımız gerekirse uzun süre çalışabilecek ve bunlar çalıştığında, ailelerinin yanına sürekli gidip geldiğinde toplu taşımada ciddi riskler oluşturacaklar. Onun için, sağlıkçıların ulaşımı olsun, sağlıkçıların barınması olsun bu konuda da tedbirler alınması gerekiyor. Bunların bir kısmını -gerektiğinde- daha sonraki atağa hazırlamak gerekiyor çünkü dediğim gibi bu daha başlangıç; mücadele etmemiz gerekiyor, sağlığın daha da bozulacağı ve kapasitemizin yetersiz kalabileceği günler için bir hazırlık yapmamız gerekiyor.

Bizim, bu süreçte, esnafa da paket, bir şey vermemiz gerekiyordu yani kira ödeyen esnaf iş yapamadığı için kira ödeyemiyor, bununla ilgili de mutlaka bir düzenleme yapmak gerekiyor. Esnaf, küçük esnaf, küçük, orta büyüklükteki KOBİ’ler, maalesef, işçilerinin parasını ödeyemeyecek durumda, mutlaka onlarla da ilgili bir şey yapmak gerekiyor. Bu konuda, çalışanların mağdur olmaması için pakette çok daha fazla bir pay ayrılması gerekiyor. Biliyorsunuz, paket konusunda dünyanın değişik ülkeleri değişik miktarlarda pakete pay ayırdılar. Burada, Kanada pakete 75 milyar euro ayırırken, Almanya 550 milyar euro ayırırken biz 14 milyar euro ayırıyoruz. Bu tabii ki çok yetersiz. 83 milyon nüfuslu bir ülkede bununla krizin üstesinden gelebilmek mümkün değil. Güney Kore 25 milyar euro ayırmıştı bu süreçte o nüfusuna rağmen. Sırf sağlıkla ilgili alandaki mücadele için ayırmıştı bunu. Onun için bizim bu konuyu tekrar gözden geçirmemiz gerekiyor. İspanya 200 milyar euroluk bir pay ayırmıştı, bunlara da dikkat etmemiz gerekiyor.

Turizm işçileri ciddi zarar görecek, turizm sektörü ciddi zarar görecek, tarımdaki çalışanlar ciddi zarar görecek. Halkın geniş gruplarına bu paketten pay ayrılması gerekiyordu. İhraç edilen sağlık görevlileri var, bunların da mutlaka istifade edilmek için göreve gelmesi gerekiyor. Atama bekleyen ve atamasında sırf güvenlik soruşturması var diye bekleyenler var, bunların da hızla göreve getirilmesi gerekiyor. Aile hekimlerinin bu konuda koruyucu olanaklara kavuşturulması gerekiyor. İlk günlerde hastanelere giden ekipmanları maalesef herkes yağmaladı tabiri caizse. Artık o konuda bir tedbir almak gerekiyor, o sağlık emekçileri için ayrılmış olan o koruma malzemelerini hastanelerin dışına çıkartmamak gerekiyor. Cezaevlerine bu dönemde çok özel ihtimam göstermek gerekiyor, orada da çok hızla yayılabilir, koruyucu tedbirleri almak gerekiyor.

Mustafa Koçak var, Mustafa Koçak, maalesef, bir yalancı şahidin, bir itirafçının, bir gizli tanığın ifadesiyle mahkûm edildi bir dosyayı kapatmak adına ve bunun sonunda ölüm orucuna girdi. Tek talebi adil yargılanma. Adil yargılanma herkesin hakkıdır. Mustafa Koçak da adil yargılansın, bir an önce kimse sağlığından olmasın diyoruz.

Dünya Sağlık Örgütü “Bu hastalığın hızla yayılmaması için tedbir almak gerekiyor ki sağlık kapasitesi yetersiz hâle gelmesin.” diyor. Özellikle umreden gelenler başta olmak üzere, yurt dışından gelen 400 bine yakın insan var. Bunların sadece on dört gün karantinadan sonra evlerine gitmeleri doğru değil. Bilimsel çalışmalar bu sürenin otuz yedi güne kadar uzayabileceğini gösteriyor. On dört günden sonra da “Bende bir şey yok.” deyip kimseyle görüşmeye kalkmasınlar, yine izolasyonlarını bir aya kadar uzatsınlar ki bu hastalık sevdiklerine bulaşmasın, hastalık zincirine katılmasınlar.

Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre, ölüm oranı yüzde 3,8. Güney Kore’de bu oran binde 7 seviyesinde kaldı. Bu da gösteriyor ki ne kadar çok test yaparsanız, ne kadar çok insana ulaşırsanız hasta sayısını o kadar daha fazla tespit ediyorsunuz. Aksi takdirde, sadece hastanelere gelen ve ağır durumda olanlara test yapıp onların sonucunda bir oran tespit ederseniz doğal olarak ölüm oranları yükseliyor.

Biz bu pakette yine ekonomiye değil betonomiye katkı verdiğinizi gördük. “İnşaat firmalarına nasıl katkı sağlarız?” diye yine gözünüzü betona diktiniz. Bu doğru bir yaklaşım değil. Bizim, geniş istihdam alanları yaratacak katkıları vermemiz lazım. Geçmiş yıllarda yaptığınız bu betona yatırım ülkeyi betona gömdü. Artık bu betonu kıralım, hep beraber üretken bir ekonomiyi inşa edelim. Aksi takdirde, en yüksek işsizliğin olduğu bir dönemde bir de coronavirüs belası ülkeyi çok daha büyük bir işsizliğe doğru götürecek. Bu konuda şimdiye kadar sorumlu davranmadı iktidar, bundan sonra sorumluluğa davet ediyorum.

Doların önü alınamıyor, ne zaman ne olacağını kimse kestiremiyor.

Buradan sağlık emekçilerine bir kere daha teşekkür etmek istiyorum. Covid-19 Önleme ve Tedavi El Kitabı’nı dün akşam ben o arkadaşlarımıza -tabip odalarında çeviri yapan o tıp öğrencilerine ve doktorlara- gönderdim, yarım günde çevirisini yapıp Türkçeleştirdiler ve Türk hekimlerine bunun dağıtımını yaptılar. Ben onlara buradan bir alkış almak istiyorum, onlara bir kere daha teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

İktidarın politikaları özellikle yurt dışından gelen hastaların artmasına sebebiyet verdi. Özellikle Suriye’deki yangına benzin dökülmesi oradan göçleri artırdı ve kızamık vakaları 2016’da sadece 9’ken 2019’un ilk 8 ayında 2.391 oldu. Yani, sınırlarımızdan gelen yabancılar vesilesiyle nasıl bu coronavirüse muhatap olduysak kızamığa da muhatap olduk, tüberküloza da muhatap olduk, uyuza da muhatap olduk. Bu sene biz Trakya’da ve İstanbul’da Batı Nil virüsü diye bir hastalığa muhatap olduk ve bu da ciddi sonuçlara yol açabilecek bir hastalık. Bu konuda da özellikle sivrisinek mücadelesini önümüzdeki süreçte dikkatle yerine getirmemiz gerekiyor.

Aşı karşıtlığı konusunda “şarlatan” diyeceğim kişiler televizyonlara çıkıp konuşmalar yapıyorlar yani halk sağlığına en büyük zararı şarlatanlar veriyorlar. Titri ister profesör olsun, ister doktor olsun şarlatan şarlatandır ve bu şarlatanlara RTÜK gereğini yapmalıdır, halka daha fazla zehir vermelerine fırsat vermemelidir.

Mülteciler sınıra geldi yaslandı ve o sınırda 10 bine yakın mülteci perişan durumda. Bu salgının olduğu dönemlerde mültecilerin bir araç olarak kullanılmasının utancı hem Türkiye’ye hem de Avrupa Birliğine ait. Bu utancı daha fazla sürdürmeyelim, o mültecilerle, siyasal sığınmacılarla ilgili mutlaka bir önlem alalım, onlarla ilgili bir tedbir alalım diyorum.

Bizim yapmamız gereken, iş birliği içerisinde bu sürecin üstesinden gelmek. Eğer, biz, iş birliğinden kaçınırsak, bu süreci siyasete kurban edersek bu süreçten çok daha fazla zararla çıkacağız. Kapasitemiz konusunda da şöyle bir ifade de bulunuluyor: “Bizim yoğun bakım yataklarımız yeterlidir.” 25 bin kadar yoğun bakım yatağımız olduğunu biliyoruz. Sizler de milletvekilisiniz, sizleri de her gün “Yoğun bakım bulamadık.” diye aramıyorlar mı? Arıyorlar ve bunların bir kısmı boşaltılıyor, boşaltılması lazım ama biz bunun belki üçte 1’ini boşaltabileceğiz. Yani bizim kullanabileceğimiz kapasite belki 5-6 bin olacak. Onun için, mutlaka, servis yataklarının da yoğun bakım gibi kullanılabileceği şekilde, vantilatör desteğinin artırılması gerekiyor. Bizim, kamu olsun, özel olsun bütün yoğun bakım kapasitemizi tek merkezden ciddiyetle yönetecek ve önceliklere göre kullandıracak bir sistemi kurmamız gerekiyor. Ben, saat dokuzda herkesi sağlıkçıları alkışlamaya davet ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP, HDP ve İYİ PARTİ sıralarından alkışlar)

https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/genel_kurul.cl_getir?pEid=86755