ALİ ŞEKER (İstanbul) – Şimdi, beş gün önce ben bu Komisyona geldiğimde, torba yasanın ne kadar kötü bir şey olduğunu, işte, bu yasaların konuşulurken bir bütünlük içerisinde konuşulması gerektiğini ifade etmişti arkadaşlar. Zannediyorum, yine aynı komisyona geldi, beş benzemez kanun teklifi burada bugün konuşuluyor.
Geçen, bu yasa teklifinden, Genel Kurulda kabul edildiği hâlde, sağlıkçıların haklarını iyileştiren maddelerin çıkartılmasını burada kabul etmiştiniz, orada oy birliğiyle kabul edileni burada çıkartmıştınız. Orada limanlarla ilgili düzenleme çıkarılmıştı, burada şimdi ekliyorsunuz. Yani bu açıdan da Komisyonunuz tarihe geçmiş oluyor. Bunu not etmek istiyorum.
Kırk dokuz yıla uzatıyorsunuz.
BAŞKAN ZİYA ALTUNYALDIZ – Tutanaklara da geçiyor bu arada, onu unutma.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Tabii ki. Yani tutanaklara geçtiği için zaten tarihe geçiyor, yoksa hafızalarda çok kalmıyor, hemen unutuluyor çünkü.
Burada, limanlarla ilgili, biliyorsunuz, daha önceden, işte, Antalya, Hopa, Galataport, Çeşme, Marmaris Limanı, Trabzon, Samsun, Tekirdağ, Rize, Giresun, Sinop, Kemerköy, Dikili limanlarının süresi daha dolmamış ve biz bunları kırk dokuz yıllığına yine bu işleticilere veriyoruz. Burada, bir kere, rekabet oluşmuyor, burada bir kamu yararı yok. Burada, verdiğimiz bu limanlar… Normalde bir emlak nasıl değerlendirilir? Yirmi-yirmi beş yılda kendini amorti edecek diye değerlendirilir bir emlak bile. Burada, eğer devletin arsası üzerine yapılıyorsa bu, kendini amorti etme süresi on-on iki yıldır. Biz kırk dokuz yıllığına çıkartıyoruz, 4 katı bir süre o kişilerin emrinde olmasına müsaade ediyoruz. Biz çocuklarımıza değil, torunlarımıza da olan borçlarımızı ödememiş oluyoruz, torunlarımızın adına yetki kullanıyoruz, aşkın süreli bir yetki kullanımı, bu bir kere Anayasa’ya aykırı. Süreler belirlidir hükûmetler için ve o süreler içerisinde bu yetkileri kullanmaları gerekir. Gelecek kuşakların, gelecek nesillerin hakkını kullanmak değil yapmamız gereken.
Şimdi, burada, bu yasayla ilgili olarak, biliyorsunuz, Anayasa’ya zaten külliyen aykırı bu, ipotek altına alıyor çünkü, gelirleri de ipotek altına alıyor, oradaki bütün tasarrufları da ipotek altına alıyor bu düzenleme. Ben buna daha öncesinde “yandaşa kapitülasyonlar” diyordum. Kamu-özel iş birliği ihalelerinde, biliyorsunuz, yirmi beş yıl boyunca bizim vergilerimiz kullanılıyordu o süreçte. Burada bir aşama daha kaydedildi, elli yıla dayandırıyorsunuz bu süreci. Bu, Türkiye açısından büyük sıkıntı.
Dönemimiz öyle bir dönem ki navlun giderleri arttı diye Çin ithalat yapamaz, ihracat yapamaz hâle geldi işte, orada yeniden düzenlemeler yapılıyor. Bizim, Türkiye’de, bu süreçte, çok aşırı fiyatlandırma nedeniyle İstanbul Havalimanı’nda, biliyorsunuz, yerli uçak şirketlerimiz iflas etti. Yani oradaki o bedelleri karşılayamadılar, dünya kadar çalışanı da işsiz kaldı. Biz, bu yaptığımız düzenlemelerle oradaki limanları tekellerin elinde bırakıyoruz ve bu ülkede üretilen ürünleri, malları… İşte, Çanakkale’de domates nasıl elinde kaldıysa, tarlada kaldıysa onu ihraç edeceksek, bir kere, paralı yollardan geçecek, paralı köprülerden geçecek, oradan bir fiyat oluyor; zaten mazotun, gübrenin, tohumun fiyatları ortada; bir de bunun üzerine biz o limanları belli tekellerin elinde bırakarak oradan da ihraç edilemez hâle getireceğiz, oradaki o yükleri de üzerine koyup ihraç etmek durumunda kalacağız, üreticinin sırtına büyük daha bindirmiş olacağız. Bu da doğru bir yaklaşım değil. Bunun hele elli yıllık bir süreyle bunların elinde bırakılması hiç de doğru değil. Bizim, halkın, üreticinin daha kolay pazarlayabilmesi için uğraşmamız lazım.
Bir başka madde de bu cezalarla ilgili. Tekel bayilerine 320 bin liraya kadar ceza kesiyorsunuz, bir tekel bayisi, tekel büfesi yani 100 bin lira bile sermayesi olmayan bir tekel büfesi. Ama binlerce şubesi olan bir firmaya “2 milyon liraya kadar ceza keseceğiz.” diye bir şey getiriyorsunuz buraya. 5-6 tane tekel bayisine keseceğiniz cezzayı binlerce şubesi olan firmalara keserek stokun önüne geçeceğinizi ifade ediyorsunuz. Bu, doğru bir yaklaşım değil; bu, hakkaniyete uygun bir durum da değil. Bizim, stoklama ile depolamayı mutlaka ayırmamız lazım. Bu süreçte, insanlar “Acaba stoklamaya mı sokulacağız.” diye bazı depoladıkları ve üretim için ihtiyaçları olan malları da almaktan imtina edecekler belki, üretimde de çok ciddi aksamalara yol açacak. Bu açıdan da bunun mutlaka değerlendirilmesi lazım.
Şimdi, LPG tesislerine diyorsunuz ki “Başka yerlerde de depolanabilecek. İşte, sadece üreticiler değil, diğer kullanıcılar da bunları belli yerlerde depolayabilecek.” Ben LPG tesisinde iş yeri hekimliği yapmış birisi olarak şunu ifade etmek istiyorum: Çok ciddi, çok büyük tehlike barındıran tesisler bunlar. Depolama, o bölgeye çok ciddi bir tehdit oluşturur ve bu konuda da oradaki bir patlama, o bulunduğu bölgeyi yok eder. Onun için, bu konuda dikkatli olmak gerekiyor, bunu bu kadar rahat serbestleştirmemek gerekiyor diye düşünüyorum.
TEİAŞ ile TEDAŞ’a muafiyetler getiriyorsunuz. Hâlbuki elektrik dağıtım şirketlerini siz özelleştirdiniz. Sanayiciye, esnafa, işte “Güvence bedelini, teminat bedelini artır.” diye her gün tebligatlar gönderiyorlar bu firmalar. Bu firmaların işi gücü oradakilerin nakitlerini kendi hanelerine geçirmek oldu. Madem burası Sanayi Komisyonu, bu konuda da özen göstermek gerekiyor.
Bizim, burada çıkardığımız kanunların kamunun yararına olması gerekiyor her şeyden önce ama maalesef, buradaki getirilen düzenlemelerde kamu yararı yok, sadece birilerinin garantisinin güvenceye alınması var. Bu komisyonun da görevi bu değil.
Bundan sonra da umuyorum ki geçen hafta konuştuğunuz gibi, “Burada torba yasalarla ilgili düzenlemeler yapılmasın.” dediğiniz tutumunuzu tekrardan takınırsınız.
Teşekkür ediyorum.