15/12/2016 tarihli Genel Kurul konuşması

Konu: 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı: 2
Birleşim: 41
Tarih: 15/12/2016

CHP GRUBU ADINA ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın dış borçlanmaya ilişkin işlemler üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nde en temel insan hakkı olan yaşam hakkına karşı PKK/TAK terör örgütü tarafından üstlenilen hain saldırı sonucu hayatını kaybeden polislerimize, yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, sabır ve metanet diliyorum. Terörü lanetliyorum. Altı aylık ikizler Elif ve Erva’nın babası 24 yaşındaki polis memuru Emre’den 19 yaşındaki tıp fakültesi öğrencisi Berkay’a 44 genç kardeşimiz toprağa verildi; tıpkı “Ya 400 Vekil Ya Kaos” başlıklarının atıldığı 7 Haziran seçimlerinden bu yana yaşanan saldırılarda hayatını kaybeden yüzlerce vatandaşımız gibi. Bazı siyasiler acıların paylaşıldığı cenaze törenlerini ölümü kutsama törenlerine çevirdi. En son bir bakan, katıldığı cenaze töreninde, Çevik Kuvvet polislerine “İnşallah siz de şehit olun.” dedi maalesef.

Radikal terör örgütleri de bedenlerine bomba sarıp ölüme ve öldürmeye gönderdikleri gencecik insanlara “Şehit olacaksınız, cennete gideceksiniz.” diyorlar.

Beşiktaş patlamasının hemen ardından Dolmabahçe’ye geçtim, bir şey yapabilir miyim diye sabaha kadar hastaneleri dolaştım. Hayatını kaybeden gençleri, acılar içerisindeki yaralıları, yakınlarını arayan aileleri gördüm, aynı Merasim Sokak, Suruç ve Ankara Garı katliamları sonrasında olduğu gibi.

Marifet yaşatmaktadır arkadaşlar. Hepimizin görevi insanları yaşatmaktır, ölümü kutsamak değil. Yaşatamadıklarınıza payeler verip kusurlarınızı örtmeye çalışmayın.

Değerli milletvekilleri, bir tarafta ihracatımızın yüzde 55’ini gerçekleştirdiğimiz, kişi başı ortalama gelirin 35 bin dolar olduğu Avrupa varken, iktidarınız, alternatif olarak ihracatımızın yüzde 5’ini bile gerçekleştiremediğimiz, kişi başına ortalama gelirin 8 bin dolarda çakılı kaldığı otoriter rejim olan Şanghay’ı adres gösteriyor. TÜİK ise, şu elimde göstermiş olduğum verilerde AB’ye uyumu bahane ederek verileri hesaplama yöntemini değiştirdi, rakamlara takla attırdı; gittikçe fakirleşirken cin fikirlilikle bir anda zenginleşiverdik.

TÜİK’in pazartesi yayınladığı bu raporda, ülkemizin 2015 yılındaki toplam geliri 720 milyar dolar değil, 861 milyar dolarmış. Bir evde 4 kişi yaşıyorsa ailenin toplam gelirinin 44 bin dolar olduğu ve bugünkü kurla da 155 bin TL olması gerekiyor bir yılda eve giren para. Peki, bu durumda 4 kişilik bir eve ayda 13 bin lira para girmesi gerekmiyor mu? Bu parayı aldıysanız sorun yok vatandaşlar, almadıysanız paranızın hesabını sorun, bu geliriniz nerede ve kimlerin cebinde?

Değerli arkadaşlar, Hazinenin borç yükünü anlamak için bir tek ihraç ettiği tahvillere değil, Hazinenin verdiği garantilere ve gelecek seneler için girdiği yükümlülüklere de bakmak gerekiyor. Komisyonda kabul edilen Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkındaki Kanun “Sağlanacak garantili imkân ve dış borcun ikraz limiti 4 milyar doları aşamaz.” diyor.

Kalkınma Bakanlığının verilerine göre 2015 yılı itibarıyla kamu-özel iş birliğiyle yapılan sözleşme büyüklüğü 115 milyar doları geçmiş durumda. Kamu-özel iş birliği projelerinde projeyi üstlenen firmalar Hazineden talep garantisi istiyorlar ve Hazine de bu garantiyi veriyor onlara.

Elimdeki belge, Sayıştayın Karayolları Genel Müdürlüğü 2015 Denetim Raporu. Bu rapor, “Kamu-özel iş birliği modeliyle yürütülen projelerde Hazinenin garanti verdiği borç yükünü muhasebe hesaplarında göstermediniz.” diyor. Borçları Meclisten ve halktan gizliyorsunuz, kamuoyunu kandırıyorsunuz, aldatıyorsunuz.

Sayıştay raporuna göre, Kuzey Marmara Otoyolu ve Gebze-Orhangazi Otoyolu geçiş projelerinde köprüler dâhil 2015 sonu dolar kuru üzerinden yapılan hesaplamalara göre garanti edilen rakam yaklaşık 57 milyar liraydı, bugünkü kurla bu rakam 70 milyar lira yapıyor arkadaşlar. Bir senede kur farkından halkın sırtına binen ek yük 13 milyar lira. Söz konusu Körfez geçişi ve bağlantı yolları, üçüncü boğaz köprüsü ve Kuzey Marmara Otoyolu’nun toplam proje maliyeti 3 milyar 456 milyon dolar. Bu yatırım için müteahhitlere kullandırılan Hazine garantili kredi tutarı 2 milyar 738 milyon dolar. Müteahhit projenin yüzde 20’sini cebinden, kalan yüzde 80’ini de devlet garantili krediden gerçekleştiriyor. Yani, siz bu yatırım için cebinden 2 milyar 89 milyon lira koyacak olan yandaş müteahhidin cebine çocuklarımızın geleceğinden bugünkü kurla 70 milyar lira koymayı taahhüt ediyorsunuz; 33 katından daha fazla bir rakam bu. Bunlar kapitülasyon değil de nedir?

Şehir hastaneleri projelerinde de aynı, benzeri bir talan düzeni var. Anne ve babalarımız biz evlatlarını gözünden bile sakınırdı, biz de kendi çocuklarımızın üzerine titriyoruz. Ancak siz çocuklarımıza bırakacağınız çevreyi, doğayı bir yandan talan, tahrip ederken aynı zamanda onlara altında ezilecekleri borçlar yüklüyorsunuz, ekonomik geleceklerini çalıyorsunuz çocuklarımızın. 1 milyar dolar için tezkereye “Evet.” diyen, çocuklarımızı ölüme göndermeyi dahi göze alan sizler, çocuklarımıza daha bugünden sadece bu projelerle 10 milyarlarca dolar borç yüklüyorsunuz. Borca devlet kefil oluyor, sefasını yandaş müteahhit sürüyor, sefaleti ise çocuklarımıza miras olarak kalıyor. Sahi, bu müteahhitlerin ortakları kimler acaba?

Değerli milletvekilleri, biraz önce açıklanan rakamlar 2015 Eylül ayına göre 420 bin vatandaşımızın daha işsizler kervanına katıldığını söylüyor. Evlerine ekmek götüremeyecek işsiz sayısı 3,5 milyon kişi oldu. 2003 yılında hane halkı borçları 13,5 milyarken 2016 yılının başında 441 milyar lirayı geçmiş durumda. Tüketici kredisi, konut kredisi, kredi kartı borçları patlamış durumda. Sık sık yaptığınız gibi “Özel sektörün, vatandaşların borçlarından bize ne?” diyebilirsiniz. Geçmişte yaşananlardan da görülmüştür ki özel sektörün borcu olarak gözüken borç bir gece içerisinde kamu borcuna dönüşüveriyor. Biz bu durumu banka krizlerinde gördük. Çünkü ekonomiye yönelen tehditler karşısında devlet önlem almak durumunda kalıyor ve bu borçları üstleniyor.

Sevgili arkadaşlarım, Gezi isyanında dolar kuru 10 kuruş artmıştı diye “faiz lobisi” dediniz, kıyamet kopardınız. OHAL döneminde kur 52 kuruş birden arttı ve 3,54 liraya ulaştı. Bu kur farkı ülkemizin 421 milyar dolar dış borç stokundan dolayı borçluların sırtına bir anda 220 milyar lira daha ek yük bindirdi. OHAL süreci içinde, hiçbirinizden ses yok, çıt yok.

Türkiye, borçlarından ötürü gerçek anlamda bir ödemeler dengesi kriziyle karşı karşıyadır. Ülkemizin bu borçlarını çevirebilmesi için hukukun üstünlüğüne, mülkiyet hakkına saygıya ve evrensel hukuk kurallarına göre işleyen bir mali sisteme yani otoriterleşmeye değil daha fazla demokrasiye ihtiyaç var. (CHP sıralarından alkışlar)

Sevgili arkadaşlar, kafanız o kadar karışık ki hazırladığınız Anayasa teklifinin gerekçe metninde aynı cümlenin başında “Cumhurbaşkanlığı seçimi, sonunda başkanlık seçimi.” diyorsunuz ama biz biliyoruz ki adı başkanlık da olsa Cumhurbaşkanlığı da olsa siz, aslında sizlerden hesap sorulamayacak bir düzen istiyorsunuz; günün birinde sizleri yargılayacakları siz tayin etmek istiyorsunuz, tıpkı 12 Eylül faşist askerî darbesinin lideri Kenan Evren ve arkadaşları gibi.

Sevgili arkadaşlar, biz doktorlar, şikâyetlerden, bulgulardan, tahlillerden sonra teşhis koyarız, doğru teşhisi koyamazsak tabii ki tedavide başarılı olamayız. Siyaset bilimciler, siyasetin sorunlarını, hastalıklarını araştırmışlar. Faşist Hitler, Mussolini, Franco ve Pinoşe rejimlerini inceleyen akademisyenler, faşizmin ortak özelliklerini tespit etmişler: Devletin denetim mekanizmalarının felç edilmesi, ırkçılığın yükseltilmesi, insan hakları ihlallerinin sıradanlaşması, toplumun kutuplaştırılması, yandaşların kollanması, kamu kaynaklarının talan edilmesi, iktidarın dini kullanması, kadına şiddet ve cinsiyet ayrımcılığı, medyanın iktidar tarafından baskı altına alınması ve kontrol edilmesi, korkunun yayılması, emek düşmanlığı, hileli seçimler, olağanüstü yetkilerin kullanılması, akademiyi, sanatçıyı ve sanatı aşağılamak gibi ortak özellikler belirlemişler.

Elimde gördüğünüz şu metin yeni başlayanlar için 14 Derste Faşizm makalesinden. Tecrübeli bir hekim olarak söylüyorum. Bu özellikler ülkemizde son yıllarda yaşadıklarımızda bire bir gördüğümüz şeyler, teşhis gittikçe kesinleşiyor.

Bir başka bilim insanı Timothy Snyder ise “Faşizm Geliyorsa Nasıl Yaşamalı?” başlıklı makalesinde şöyle diyor: “Faşizmde yalanın toplumsal olarak örgütlendiğine tanıklık ederiz. Halkın bir kısmının bunu kabul ettiğini ve gerçekle ilgilenmediğini görürüz. Muktedirin topluma söylediği yalanların, çelişkilerin, tutarsızlıkların, saçmalıkların önemi yoktur.”

Bunun için diyoruz ki: Faşizme geçit yok! Faşizme geçit yok! Faşizme geçit yok! (CHP sıralarından alkışlar)

https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/genel_kurul.cl_getir?pEid=55454