ALİ ŞEKER (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.
Sunumunuz için ve çalışmalarınız için teşekkür ediyorum Değerli Hocam.
“Koruma bölgesiyle ilgili deniz içi bir çalışma yapmıştık.” demiştiniz daha önce. Bozcaada’daki Akvaryum Koyu şu anda, maalesef, imara açılıyor yani korumuyoruz, korumamız gereken güzellikleri korumak yerine yine oralara da maalesef, inşaat yapılmasıyla ilgili bir çaba içerisindeyiz, hâlâ akıllanmıyoruz.
Özellikle göçmen balıkların geçiş noktası olması sebebiyle boğazlar ve Marmara Denizi ve Marmara Denizi’nde yakın zamandaki ciddi oksijen düşmeleri neticesinde bunların topyekûn tür olarak artık ortadan kalkması gibi bir risk de söz konusu zannediyorum. Yani bu yönüyle, bu geçiş bölgesinden canları salim bir şekilde geçebilmeleri için de Marmara Denizi’ni korumayı acilen devreye almamız gerekiyor yani bir an önce işte, atık suyu atmayı durdurmamız gerekiyor, sanayi tesislerinin bu kadar hoyratça kirletmemesi gerekiyor, derin deşarjlardan vazgeçmek gerekiyor yani “Ne yüklersek alır.” mantığından, foseptik olarak kullanmaktan vazgeçmemiz gerekiyor, foseptik çukuru değil artık.
Sizin daha önceki çalışmalarınızı biliyorum, özellikle Marmara Denizi ve Küçükçekmece Gölü’ndeki. Küçükçekmece Gölü’nde de alg patlamaları olduğunda, ki 2000’lerin başıydı zannediyorum… Çok ciddi mevsimsel değişim ve erken ısınma dönemlerinde hızla bir alg patlaması, arkasından bir müsilaj o dönemlerde de oldu ki orası çok canlı bir göldü, pırıl pırıl, koca koca, boyum kadar turna balıklarının olduğu bir yerdi; biz o canlılığı yok ettik. O sürecin bir benzerini biz şu anda Marmara Denizi’nde yaşıyoruz ve tedbir almazsak nasıl Küçükçekmece Gölü’ndeki canlılığı kaybettik, Marmara’daki o çeşitliliği de kaybedeceğiz ve 2022-2024’te biyoçeşitlilikle ilgili yapacağınız konferans “çeşitsizlik” mi olacak artık, onun isminin de değişmesi gerekecek herhâlde.
PROF. DR. BAYRAM ÖZTÜRK – Sayın Vekilim, teşekkür ederim.
Zannediyorum o konuyu ben yanlış aksettirdim size. Türkiye, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nin Başkanı olacak yani bütün dünyada biyolojik çeşitlilikle ilgili bir sözleşmenin Başkanlığını iki sene Türkiye’miz, ülkemiz yapacak, Sayın Cumhurbaşkanı yapacak.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – İki yıllığına. Yani bu dönemde çeşitlerimizi kaybetmeyiz umut ediyorum.
PROF. DR. BAYRAM ÖZTÜRK -Bu bize yeni bir fırsat veriyor, çalışmak, iş birliği yapmak, ortak araştırma yapmak gibi; bunu değerlendirmemiz gerekir.
Marmara Denizi’yle ilgili balıkçılık açısından… Bazı balıklar var 5 miligram/litre oksijenin altında yaşayamıyorlar. Bazılarına mesela, lüfere bir şey olmayacak Sayın Vekilim, yalnız, çinekopu avlatmamak lazım.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Lüfer olabilmesi lazım.
PROF. DR. BAYRAM ÖZTÜRK – Lüferin böyle kalabilmesi için çinekop, defne yaprağının olmaması lazım, yenmemesi lazım, tutulmaması lazım. Onun için de Bakanlığa büyük iş düşüyor.
Palamuda da bir şey olmayacak Sayın Vekilim, göçmen balık bunlar ama onun da olması için “vonoz” denilen palamudun yavrusunu avlamamamız lazım. Yani bunlar müsilajdan etkilenmeyecek türler. Nereden biliyorsun Hocam? Daha önce bununla ilgili yaptığımız çalışmalar var.
İkincisi: Bazı balıklar, dip balıklar var; bu dip balıkları bundan etkilenecek. Oksijensizliğe dayanıksız olan balıklar var. 118 tür balık var Marmara Denizi’nde, bu 118 tür balığın 42’sinin üreme dönemi mart, nisan, mayıs. Mart, nisan, mayısta ne oldu? Yoğun bir şekilde salya görüldü. Dolayısıyla, bunlarda bir gerileme görebiliriz. Ancak başka bir şey var, bu balık türlerinin bazıları çok dayanıklı kirlenmeye; kefal gibi. Dolayısıyla, gazetede şöyle bir yazı çıkarsa ve bizim meslektaşlarımızdan birisi söylerse inanmayın: “Marmara Denizi’nde bütün balıklar ölecek.” Bizim bir meslektaşımız böyle bir şey söylerse anlayın ki kendisi ileride vekilliğe falan hazırlanıyordur, yeri bilim değildir veya televizyona çok çıkmak istiyordur.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Yani kirli bölgelerin balığıdır kefal, bu maalesef biliniyor.
Şimdi, koruma böölgesi konusunda…
PROF. DR. BAYRAM ÖZTÜRK – Bu çok önemli Sayın Vekilim, koruma alanları çok önemli. Şimdi, bunları mutlaka yapmamız lazım, Bakanlığımız da bu konuda çaba gösteriyor, onlarla ben konuşuyorum; onlar koruma alanı ilan edecekler fakat bütün Marmara’nın koruma alanı ilan edilmesini de doğru bulmuyorum -çok radikal bir şey söylüyorum- sebebi şu: Kontrol edemeyeceğiz. Kontrol edemeyeceğimiz bir şeyi korumamız mümkün değil.
Bakın, şu fotoğraf, şu sağdaki fotoğraf nereden biliyor musunuz? Armutlu Sayın Vekilim. Arıtmanın “a”sı yok, aramızda kalsın.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Yok, biliyoruz zaten.
PROF. DR. BAYRAM ÖZTÜRK – Şimdi, bu olmuş ama bunları yıkamayız, değil mi? Burada ne yapacağız? Devlet diyecek ki: “Arkadaş, arıtma yapacaksın.” Yani burada olan olmuş, öteki taraf başka bir ilçemiz. Devletin görevi bunlara kaynak sağlayıp işi yaptırmak. Onun için koruma alanı çok önemli, belli bölgelerin mutlaka korunması lazım Marmara Denizi’nde. Bu, ileride Marmara Denizi’ni uluslararası toplantılarda savunmaya da yarar. Allah göstermesin günün birinde Montrö Sözleşmesi’ni tadil etmek isteyenler olabilir. “Biz istemiyoruz artık Montrö’yü.” denildiği zaman “Biz burayı koruduk, bakın burası bizim yatak odamız, biz burayı çok iyi koruyoruz; siz neden bahsediyorsunuz?” diyebilmeliyiz. Şimdi, peki, koruma enstrümanlarımız ne? MARPOL 73/78, gemilerden atılan kirleticilerin alınması. Başka? “Sensitive Sea Area” denilen başka bir sözleşmenin parçasıyız; bir de bizim kendi iç hukukumuza göre olan uygulamalar var, Su Ürünleri Yasası var, ona göre çıkarıyoruz, atık yönetmeliğimiz var, arıtma yönetmeliğimiz var falan. Dolayısıyla, Marmara Denizi’nde bir değişiklik yapmak istiyorsak mutlaka koruma alanlarını ve başta da buraları korumamız gerekiyor.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Şimdi, bu koruma alanlarıyla ilgili orada “Mavi alanlar deniz çayırlarını gösteriyor.” mu demiştiniz Hocam?
PROF. DR. BAYRAM ÖZTÜRK -Şu, deniz çayırları…
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Şu, adaların kuzeyinde kalan kısımlar.
PROF. DR. BAYRAM ÖZTÜRK – Evet, evet.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Aynı zamanda, görüyorsunuz Anadolu yakasında, kıyıda çayırlar var ve oraları biz dolguyla doldurduk önemli bir oranda ve oralarda maalesef onların önemli bir kısmı artık yok.
PROF. DR. BAYRAM ÖZTÜRK -Sayın Vekilim, haddim olmayarak bir şey söyleyeceğim: Biz olmuş ve ölmüşe değil, önümüze bakacağız.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Bundan sonrası yeniden doldurulmaya devam edilmesin diye de tedbir almamız gerekiyor.
PROF. DR. BAYRAM ÖZTÜRK – Şüphesiz, haklısınız.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Çünkü sizin gösterdiğiniz yerler dikkat çekici ve oraların önemli bir kısmı dolduruldu. İşte -müsilajın oluşum sebeplerinden biri de- oluşan bu alglerin elimine edileceği kumsal kalmamasından dolayı bunların çok daha hızlı geliştiği söyleniyor; bu da önemli.
PROF. DR. BAYRAM ÖZTÜRK – Burada. mesela bu alglerin bir kısmı toksik. Yani toksik algleri balık kullandığı zaman galsamalarından, solungaçlarından bunu alacak, onu yiyenler bundan etkilenebilirler. Marmara Denizi’nde öyle bir şey oldu ve insanlar ölecek demiyorum, tekrar ediyorum. Bunun için iyi bir izleme metodu geliştirmemiz lazım. Otuz sene önce bana sorsaydınız iyi bir izleme metodunu hıfzıssıhhalar yapıyordu fakat hıfzıssıhhaların bütün kuvveti ve gücü gitti artık, belediyelerin hıfzıssıhhaları bitti. Onun için bu hıfzıssıhhaları yeniden güçlendirmemiz lazım.
ALİ ŞEKER (İstanbul) – Şimdi, balıklarla ilgili Marmara Denizi’nde siz çalışma yapıyorsunuz. 1997’de ben o zaman Taksim İlkyardım Hastanesinde asistanken, yoğun hamsi balığı yemesi sonrası “Tuna balığı hastalığı” dediğimiz hastalığın, o kirlenmenin yarattığı, o bölgedeki hastalığın benzeri maalesef Türkiye’de de görülmeye başlandı ve “toplu zehirlenme” diyeceğimiz histamin hapını almış gibi kıpkırmızı suratla geldiler. Bu kirlenmenin etkileri bizim denizimizde de görülmeye başlandı, o “fotobakteri grubu” dediğimiz bakterilerle kirlenmiş olanların açık alanda satılması neticesinde hızla bozulmalar oluyordu, özellikle eylül ayının başındaki satışlarda bunu daha sonraki yıllarda da tekrarlayan biçimde görmeye başladık. Yani bu kirlenmeler maalesef oluyor, tedbirini de almamız gerekiyor yani o balıklar da o bakterileri taşıyamıyor artık.
Teşekkür ediyorum.
PROF. DR. BAYRAM ÖZTÜRK – Ben teşekkür ediyorum efendim.