ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sunum için ben de teşekkür ediyorum Sayın Bakan Yardımcımıza.
Bakan Yardımcımız “Hidrojen sülfür yok. dedi ancak son yapılan, 17’sinde yapılan bir çalışma var orada, Çınarcık Çukuru’nda hidrojen sülfürün tespit edildiği, bunun da Marmara için bir dönüm noktası olduğuna dair bir çalışma bildirildi. Orada da maalesef daha kötü bir aşamaya geçmiş durumdayız; Marmara için de Karadeniz’e benzer dipte canlılığın tamamen yok olacağı bir ortam oluşuyor, oksijen seviyesinin de hızla düştüğüne dair bir çalışmayı bildirdiler orada çalışma yapan bilim adamları.
Ergene’yle ilgili olarak maalesef Ergene’de zehir açıktan akıyordu daha önce, şimdi ise bu borularla alttan akıyor, görünmez hâle gelince biz bunu yok farz ediyoruz ama gerçekle başa çıkabilmek için önce gerçekle yüzleşmek gerekiyor. Bilim adamları o zaman demişlerdi “Altı ay içerisinde mutlaka Marmara’da ciddi sorun yaşanacak, Marmara’yı öldürecek; aman bunu Marmara’nın dibine süpürmeyin.” demişlerdi, maalesef onların dediğini üç ay geçmeden yaşadık.
Bir başka sorun: İşte, Anadolu Ajansı bir çalışma yapıyor, yani biz isteriz ki güzel olsun, güzel olan gösterilsin ama bir şeyin üstünü örtmek doğru değil. Anadolu Ajansı, daha önce işte kozmetik kremler, jeller yapılacak diye haber yapmış bir ajans. Ölen balıklar var orada, ölen martılar var, can çekişen martılar; daha geçen hafta biz bunları maalesef gördük Küçükçekmece çevresinde. Bir hafta önce balıklar öldü, bir hafta sonra da martılar can çekişir hâlde, bunları göstermiyor. Anadolu Ajansı yani Anadolu Ajansı Polyannadolu Ajansı olmuş, her şeyi tozpembe gösteriyor. Biz, bir kere gerçeklerle yüzleşelim, yani bizim çocuklarımıza karşı bir borcumuz var. Bu kirlenmeyi nasıl durdurabiliriz, bu arıtma tesisleri, öncelikle var olanlar nasıl çalıştırılır? Elektrik desteği mi, elektrikleri ayrılacak mı, bunlara nasıl bir destek sağlanır? Mevcut kapasite tam olarak nasıl kullanılır? Çok ciddi kirleten fabrikalardan başlayarak bunların gerekirse işte üretimi mi durdurulacak? Yani bazıları kritik noktada, kolay değil tabii üretim durdurmak ama bu konuda son günlerde uygulanan cezalar şunu gösteriyor: Şimdiye kadar denetlenmediği için ceza uygulanmamış, onlar da rahat rahat kirletebilmişler. Bundan sonrasında en azından yenilerinin yapılana kadar mevcutların bir kere çalıştırdığının mutlaka denetlenmesi gerekiyor. Bizim bu süreçten daha öncesinde Küçükçekmece Gölü’nde çok ciddi bir kirlenme oldu; orada biz bunu on on beş sene önce yaşadık. Ondan önce yine hidrojen sülfür Haliç’te vardı. Haliç’i aldık, Çınarcık Çukuru’nun dibine boşalttık. O Çınarcık Çukuru’nun şu anda can çekişmesine de yirmi sene önce, otuz sene önce yapılan o erteleme faaliyetleri yol açtı. Yani biz kirliliği daha büyüğe, daha büyüğe ata ata maalesef, ileride daha büyük bir sorunla karşı karşıya geliyoruz.
Bir başka sorun: İşte Karadeniz’in ne kadar organik yükle yüklendiğini, Tuna’dan, Dinyeper’den ne kadar büyük bir organik yük geldiğini biliyoruz. Gelen bu organik yükü Karadeniz’den alıp ikinci bir kanalla tekrar Marmara’ya boca etmek… Yine bilim adamları uyarıyorlar, diyorlar ki: “Zaten Marmara’da oksijen sorunu var. Eğer siz o organik yükü, azotu, fosforu, nitratı tekrar bir kanalla daha Marmara’ya doldurursanız o çürük yumurta kokusu bütün Marmara’yı kaplayacak.” Bu, aslında kokusuz bir şey, müsilaj uyarısı kokusuz bir şekilde geldi; işte toplandı ki yüzeydekinin toplanması önemliydi tabii, alta ısının geçmesi ve güneş ışığı alamamasından dolayı çayırların kurumaması açısından önemliydi ama bu yeterli değil. Biliyoruz ki bu kirlenmeyi durdurmadığımız takdirde bizim çok daha büyüklerini yaşama potansiyelimiz var. Onun için bizim ileride başka çevre sorunları da yaşamamak için kirletmemeyi öğrenmemiz gerekiyor. Bu konuda da en büyük sorumluluk Çevre ve Şehircilik Bakanlığına düşüyor. O konuda bu denetimleri sıkı tutmanın yanında, uygulanabilir arıtma sistemleri nasıl daha da çoğaltılabilir, bu konuda Meclise ne görev düşüyor? Hep berraber yaşanabilir bir çevreyi oluşturmamız gerekiyor.
Teşekkür ediyorum.