CHP GRUBU ADINA ALİ ŞEKER (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen hafta, burada, bu komisyonun kurulması için önerge verdiğimde sırf “Muhalefet milletvekili Marmara’nın geleceğini düşünüyor, araştırılmasını istiyor.” diyerek reddettiniz. Bugün bu aşamaya gelmeniz umut verici. Umut ediyorum ki Marmara’nın tekrardan canlanması için katkı sunar, sadece göstermelik bir komisyon raporu şeklinde kenarda tutulmaz. Nasıl ki Atıksu Arıtımı Yönetmeliği on beş yıldır uygulamaya konulmuyor, hâlâ bütün denizlerimiz kirletilmeye devam ediyorsa… Biz, buradan alınan kararların hayata geçirilmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz.
Bu, bir ekolojik felaket. İç denizimiz ve sorumlu sadece Türkiye yani başka bir ülkenin kıyısı yok Marmara’ya. Bu neoliberal yağma politikası ağzının salyası geldi, denizden çıktı. Buradaki yağmalarınız, kâr hırsınız, denetlenmeyen sanayi tesisleri, yapılmayan biyolojik arıtma tesisleri, maalesef, Marmara’yı perişan etti.
Şurada gördüğünüz, müsilajın deniz yüzeyindeki hâli; ayağıyla basıyor ve ayağı aşağı inmiyor. Burada Marmara Denizi’ndeki bir dalgıcı görüyorsunuz. Marmara’nın altı da bu şekilde maalesef. Burada denizin 30 metre üst yüzeyi, aynı örümcek ağı gibi, bu deniz salyası tarafından kaplanmış durumda. Bu deniz salyası, balıkların solungaçlarını tıkıyor, onların ölümüne yol açıyor. Bu deniz salyası, yüzeyi kapatıyor, deniz çayırlarını öldürüyor ve denizin dibi artık oksijensiz kalıyor. Denize attığımız bu atıklar gübre muamelesi görüyor. Yani gübreyi doldur doldur bir yere, ne olacak? Orada bir çürüme meydana gelecek, bir kokuşma meydana gelecek. Sahipsiz bırakılan, çevreye yüklenen bu kirlilikler gelecek kuşaklara çok büyük maliyetler oluşturuyor. Bazıları diyor ki: “Biyolojik arıtmanın maliyeti fazla.” Çocuklarımıza bıraktığımız böyle bir berbat çevrenin maliyeti daha mı az? Çocuklarımızın geleceğinden çalınan bu güzellikler daha mı az bir maliyet oluşturuyor? Bu sürecin sonunda şunu da uyarıyorlar: “Eğer siz Kanal İstanbul’u yaparsanız İstanbul, Marmara Denizi çürük yumurta gibi kokacak.” diyor bilim adamları. Daha önce “Ergene Nehri’nin kirli suyu denize boşaltılırsa Marmara Denizi üç ay içerisinde kullanılamaz hâle gelecek.” denmişti. Biliyorsunuz, Ergene’nin suyu derin deşarjla Marmara’ya boşaltıldı, üç ay geçmedi, müsilaj belasıyla karşı karşıya kaldık. Ergene’nin kirliliği; görüyorsunuz, böyle akıyor. Buna diyebilirsiniz ki “eski fotoğraf” bir saat önce çekilen fotoğraf. Bir saat önce Ergene’den çekti ve bize gönderdiler; Ergene’de durum bu. Ergene’nin suyunun çıktığı kaynak da bu şekilde, pırıl pırıl ve geçmişte de denize de böyle dökülüyordu.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) – İki elle al şöyle, ikisini bir görelim.
ALİ ŞEKER (Devamla) – Bu su, görüyorsunuz, Lüleburgaz’da bu hâle geliyor; kaynağında bu, Lüleburgaz’da bu. Siz de diyorsunuz ki: “Bunu biz Marmara’nın altına vereceğiz.” Marmara’nın altına verdiniz, üç ayda müsilaj her tarafı sardı. Buna artık bilimsel bir çözüm bulmamız gerekiyor. Bu bilim adamlarının sözüne kulak vermediniz Ergene’yle ilgili; Kanal İstanbul’la ilgili bir an önce kulak verin ki daha fazla katliama yol açmayın.
Bakın, bunlar Marmara Denizi’nden görüntüler ve dünyaya servis ediliyor. Bu ne oluyor? Bir yandan balıkçılığı öldürüyor, bir yandan turizmi öldürüyor, bir yandan insan sağlığını tehlikeye atıyor. Gördüğünüz, bunlar, Marmara’nın dört bir yanından. Bu, ebru sanatı değil, sizin sanatınız ve burada da görüyorsunuz, arıtıp denize dökmek var kanalizasyonları, atıkları ama siz kanalizasyonu doğrudan döküyorsunuz, denizi kirletiyorsunuz, denizi vidanjörle çekiyorsunuz. Bu da akla zarar bir durum ve bu trajikomik süreci yaşatıyorsunuz memlekete. Bizim, burada yapmamız gereken, şu mercanları gelecek kuşaklara canlı bırakmaktı ama maalesef öldürdünüz, maalesef öldürdünüz, mavi vatan dediğiniz vatan bu hâle geldi, gri bir vatan oldu müsilaj yüzünden.
Benim çocukluğumda, Marmara Denizi’nde, Avcılar Ambarlı Sahili’nde Dünya Zıpkınla Balık Avlama Şampiyonası yapılıyordu, çeşit çeşit balıklar avlanıyordu ama şimdi orada 1 metre, 2 metre balçık var; orada, yabancılara sattığınız o limanların atıkları var; şehirlerin arıtmadan attığınız atıklarının yarattığı çamurlar var ve artık nefes alamıyor Marmara Denizi. 1954 yılında Marmara Denizi’nde litrede 7-8 miligram oksijen varken şu anda litrede 1-2 miligrama düşmüş durumda. Normalde, 5 miligramın altına düşerse, canlı hayat tehlikeye giriyor ve o tehlikeden dolayı o 124 tane balık türü, ticari değeri olan 124 tane balık türü bugün bir elin parmaklarına düştü. Dalyan kalmadı, Marmara Denizi’nde dalyan kalmadı, balıkların yumurtalarını bırakacakları, orada küçük balık yavrularının büyüyeceği dalyanlar kalmadı artık, balıklar bir bir ölüyor.
Ve denizin altına süpürdüğünüz bu kanalizasyonlar, bir bir öldürdükleri o denizi artık kokuttu ve kokusu artık müsilaj olarak çıktı. Bundan sonrasında daha da fazla olmasın diye Kanal İstanbul’u yapmamanız gerekiyor. Eğer parası varsa Türkiye’nin Kanal İstanbul’a değil, kanalizasyonunu arıtmaya harcaması gerekiyor bu bütçeyi ki biz kalan İstanbul’u, kalan Marmara Denizi’ni kurtarabilelim. (CHP sıralarından alkışlar)
Biz, Türkiye olarak, küresel ısınmayla ilgili Paris İklim Anlaşması’nı onaylamayan 6 ülkeden birisiyiz ve küresel iklim krizinin en çok zarar verdiği ülkelerin de başında geliyoruz. Bir an önce bizi Eritre, İran, Irak, Libya, Yemen’in yanından kurtarıp medeni bir ülke gibi normal gelişmiş ülkelerin yanına geçmemiz gerekiyor. Siz diyorsunuz ki: “Çevrecilik marjinal bir iş.” Çevrecilik marjinal bir iş değil, onurlu bir şekilde herkesin savunması gereken, çocuklarımızın doğal bir çevrede yaşama hakkını savunmaktır. Siyasetçilere de düşen, onlara marjinal gözüyle bakmak değil; saygın bir insan olarak, bütün dünyada yaşayan canlıların hakkını savunan kişiler olarak görmeleri gerekiyor.
Derin deşarj uygulamaları Ergene Nehri’ni temizlemeyi bırakın, Marmara Denizi’ni de bir bir öldürecek. Siz akılla inatlaşıyorsunuz, bilimle inatlaşıyorsunuz. Bülent Şık Dilovası’nda denize dökülen o atıkların yarattığı kanser vakalarını, denizdeki canlılığın son bulmasını anlattığında siz onu görevden aldınız KHK’yle, hapse atmaya kalktınız. Hâlbuki Bülent Şık haklı çıktı. Ahmet Şık diyor ki: “Katilleri devletten temizleyin, devlet katil olmaktan çıksın.” Siz onu da mahkûm etmeye çalışıyorsunuz.
Sözen’in başlattığı Baltalimanı, Riva ve Kadıköy’deki tam biyolojik arıtma tesisleri, ileri biyolojik arıtma tesisleri Erdoğan göreve gelir gelmez durduruldu 94’lerde. Onlar zamanında yapılsaydı biz bu süreci yaşamayacaktık. Biz bu süreçte sadece denizi öldürmüyoruz, ucuz protein kaynağı olan balıktan da insanların… Hani “Aç kalan insanları doyuralım.” diyorlar ya, aç kalan o insanların, ucuz balıkla beslenecek olan insanların o besin kaynağını da yok ediyoruz. Turizm etkileniyor ve insan sağlığı etkileniyor.
Ambarlı Limanı’na bir petrol limanı yapılmıştı o zaman ve o sürecin sonunda Ambarlı Limanı’nın yanı, daha sonraki limanlarla birlikte maalesef balçığa döndü. Şimdi, aynısını Saros’a yapıyorsunuz, Saros’a doğal gaz limanı yapıyorsunuz, orayı da öldürüyorsunuz. Orayı da öldürmeyelim, Ege’yi de müsilaj belasıyla muhatap eden bu sorunu ortadan kaldırmak için Marmara’yı kurtaralım ki maalesef bu iş kuzey Ege’ye ulaşmış durumda, Karadeniz’e ulaşmış durumda; birçok şehirde, şehir kıyısında -Ordu da dâhil- müsilaj başlamış durumda. Biz pisliklerimizi denizin altına süpürmekten vazgeçelim. Termik santrallerle, HES’lerle doğayı tahrip ediyoruz. O termik santraller bir yandan denizleri ısıtıyor, bir yandan da küresel ısınmaya hizmet ediyor. Bizim, bu biyolojik arıtma tesislerini, kimyasal arıtma tesislerini teşvik etmemiz gerekiyor, onlara o fahiş elektrik faturalarını çıkartmamamız gerekiyor. Siz özelleştirmelerinizle çok yüksek enerji maliyetleri getirdiniz, orada da sanayici “Ben çok elektrik parası vermemek için yapıyorum, şekil olarak gösteriyorum ama çalıştırmıyorum.” diyor, siz de bunları denetlemeyerek bunlara yol veriyorsunuz. Suçlusunuz, bu suça artık devam etmeyin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Tamamlayalım lütfen.
ALİ ŞEKER (Devamla) – Bu arıtma tesislerine uygun fiyatlarla elektrik vermek gerekiyor.
Bu iyileşme başladığında, altı yedi yıl sonra ancak bu temizlik başlayacak, sonuçlarını görmeye başlayacağız. Bu araştırmaların bir an önce yapılması, önce kirletmenin durdurulması, fosfat ve azot yükünün daha fazla yüklenmemesi, özellikle o fabrikalardan doğrudan denize dökülen atıkların idaredeki boşluklardan dolayı doğrudan denize boca edilmemesi gerekiyor, arıtmayla birlikte bir an önce önünün… Bu konuda, önce durduralım, sonra Marmara’nın canını kurtaralım diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)