ALİ ŞEKER (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sunumunuz için de teşekkür ediyorum, gerçi daha çok rakamlardan oluşan bir sunum ama.
Şimdi, çevre ortak çevre ve belediyenin eğer bütçesi varsa yapılabiliyor gibi bir durum var ve o yapılamadığında da bütün çevre olarak bunun bedelini ödüyoruz. Bu aslında belediyenin bütçesine bırakılmaması gereken bir şey. “İller Bankası bir banka gibi -hibe de olsa- kredibilite sınırlarına göre kaynak aktarabiliyoruz.” diyorsunuz, aslında bunun çözülmesi lazım, bu ciddi bir sorun. Çünkü bir sahil belediyesi bütçesi yeterli değil, çok yoğun yük alıyor ve o kirlenmeyi orada bırakıp gidiyor ve belediyenin de bütçesi kış nüfusuna göre olduğu için de çevre kirleniyor ama kirlenen hepimizin ortak çevresi. Bu konu belediyelerin bütçesine bu iş bırakılmamalı. Yani bunun merkezî olarak bir çözüme kavuşturulmasına ihtiyaç var. “Belediyenin projesi var, parası var, bütçesi var, yapalım, yoksa yapmayalım.” deme durumundan bu çevre felaketini çıkarmalıyız ve bu, sonuçta da bugünlere getirdi.
Uluslararası işte, Dünya Bankası olsun, Avrupa Birliği fonları olsun bunlarla bir hibe konusunda özellikle -ki son dönemde çevreye yönelik yatırımlar konusunda çok ciddi bir duyarlılık var- bu konuda yeterince ilişki içerisinde misiniz, araştırıyor musunuz, kaynak aktarımı konusunda daha da bir şeyler yapabilir misiniz? Özellikle bu önemli.
Bir de kaynak yetersizliğinden dolayı işte “Bütçesi uygun değil.” diyerek reddettiğiniz, projeyi onaylayamadığınız, “Sonuçta biz de bir bankayız.” diyorsunuz, aslında kamu bankasısınız ve kamu adına kamu hizmeti yapmak için varsınız ama sizin de kurallarınız var ve bundan dolayı kaynak aktarılmayıp yapılmayan kaç proje var Türkiye’de?
Müsilaj, sadece Marmara’nın sorunu değil, Türkiye’nin bütün akarsularının, nehirlerinin çevresinin bundan sonra kirletilmemesi gerekiyor. Bugün müsilaj öyle çok kötü kokulu bir şey değil, aslında yani saman yığınının denizin ortasına gitmesi gibi mi diyebiliriz hocalarımız burada ve bundan sonrası daha çürümüş şekilde kokulu ve yaşanılmaz bir ortama doğru gidişin de aslında işaretini gösteriyor. Bunu diğer yerlerde yaşamadan -Karadeniz’de olsun, Ege’de olsun, Akdeniz’de olsun- bu tesisleri yaptırmak ve işletmek gerekiyor. Sadece bu tesisleri değil, sanayinin de artık çevreyi kirletmeden çalışabilecek hâle gelmesi gerekiyor.
Levent Hocamın gündeme getirdiği -kitapta orada gerçi- bu İller Bankasının 1975 Şubat Raporu’nda tespitler yapılmış yani acilen bir şeyler yapılması gerektiği ta kırk altı yıl önce söylenmiş. Diyor ki: “Orada işte Marmara Denizi’ndeki alt tabakaların Karadeniz’dekine benzer duruma geleceği zannedilmektedir.” Bu İstanbul Kanalizasyon Master Planı Revizyonu adlı raporda. Burada Karadeniz’in alt tabakalarının o cansız ortamı Marmara’da da olacak diye uyarıyorlar. Onun dışında alt tabaka yapılacak deşarjların en büyük etkisi oksijen seviyesini düşürerek 50 metre derinliğin altında biyolojik yaşamı, biyosfer tabakasını tamamen yok edeceğini… Yine, besin maddelerinin konsantrasyonunun zararlı alt toplulukları meydana getirecek ve alt tabakalara ışığın nüfuzunu engelleyecek, çözünmüş oksijen seviyesini düşürecek ölçeğe çıkmaması gerektiği ta, kırk altı yıl önce uyarılmış ve bu uyarılarda yine, ağır metaller, sentetik, organik maddeleri içeren endüstriyel atıkların kontrolsüz biçimde artan nüfusla ve sanayiyle birlikte Marmara’ya gönderilmesi balıkların zehirlenmesine yol açacak ve oradaki balık yaşamını tehdit edeceğini belirtmiştir. Yine, aynı raporda “İstanbul ve çevresinden evsel endüstriyel atık suların denizlere kontrolsüz olarak rastgele verilmesinin devam edilmesi hâlinde balıkçılık endüstrisi tehdit altında bulunacaktır. Bu durumun düzeltilmesi için alınması gereken tedbirlerin geciktirilmesi -yani kırk altı yıl önce geciktirmeyin demişler- kirlenmenin önlenmesi açısından bu tedbirlerin hemen alınmasına kıyasla çok daha etkin olacaktır.” diyor, o gün yapın, denmiş ve gecikmeyin, acilen yapın ki yarın birr şey yapacak durumumuz kalmayacak hâle gelmeyesiniz diye. Ta, o dönemdeki uyarılar maalesef dikkate alınmadı, geldiğimiz noktada bu çalışmaların hâlâ yapılmamış olması yeterince ve bu Marmara’daki çözülmüş oksijenin bu kadar düşmesi, kirliliğin bu kadar artması çoktan çalan, kırk altı yıl önceden çalan bu alarma artık bir bahane uydurmamamız ve kirletmeyi durdurmamız gerekiyor. İşte, gerek bu Ergene Havzası’ndaki o derin deşarjın acilen durdurulması gerekiyor. Onun dışında yine, İstanbul’da olsun, diğer belediyelerde olsun, o derin deşarjların acilen biyolojik arıtmaya çevrilmesi gerekiyor. Bu konuda -siz de bahsettiğiniz- yer sorunu deniyor. Ya, kadar insanın yaşayacağı, fabrika yapacağı yer var, arıtma tesisine yer yok, bu da vahim bir durum. Denizin doldurulup birçok, işte, mesire yeri, toplantı alanı yapılacak yer var ama denizi kurtaracak 30-40 dönüm ufak bir alan yok. Bu alan sorununu acilen çözme konusunda ilgililerin harekete geçmesi için de Meclise sorumluluk düşüyor. Bunun acilen çözülmesi gerekiyor, kırk altı yıldır kör ve sağır olunan bu duruma artık kör ve sağır kalmamak gerekiyor.
BAŞKAN MUSTAFA DEMİR – Teşekkür ediyorum.