03/08/2021 tarihli Müsilaj Araştırma Komisyonu

ALİ ŞEKER (İstanbul) – Öncelikle, sunumlarınız için her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Umut ediyorum ki Marmara’nın ve bütün çevrenin temizlenmesine bu çalışmalar katkı verecektir.

Alemdar II gemisi, İstanbul Üniversitesine bağlı çalışma yapan gemi, 2019’da, iki yıl önce hidrojen sülfür tespit etmemişken bu sefer Çınarcık Çukuru’nda hidrojen sülfür tespit etmiş durumda. ODTÜ’den arkadaşlar da “2016’da biz tespit ettik ama bu sefer tespit etmedik.” dediler. Bunun şöyle bir önemi olduğunu iddia ediyor bilim insanları: Eğer, oksijen yoksa ortada hidrojen sülfür bileşiği oluşabiliyor ve canlılığın da bittiğini gösteriyor. Bunun tespit edilmiş olması, ara ara da tespit ediliyor olması, “İzmit Körfezi’nde de yüzeye yakında biz bunu tespit ediyoruz.” ifadeleri bu konuda çok acil bir durum olduğunu gösteriyor. O açıdan İstanbul Üniversitesinden birisi olarak sizlerin bu çalışmalarda bilgisi var mı, bunu sormak istedim.

Balıklarla ilgili, özellikle patolojik durumlar tespit edilmesi, balıkların ölümleri sonrası yapılan incelemelerde karaciğerle ilgili toksisite belirtileri önemli bir bulgu. 1997-1998 yıllarında hamsiden dolayı toplu zehirlenmeler geldi, Taksim İlk Yardım Hastanesinde asistandım o dönemde, ilk hamsi zehirlenmeleri vakalarını karşılamış oldum. Toplu olarak 50, 60, 70 kişi birden yüzleri kıpkırmızı olarak geldiler, hatta şöyle bir espri yapıyorduk, hasta girer girmez içeri “Hamsi mi yedin?” diyorduk, o da diyordu “Doktora bak yani hemen gözüme baktı, anladı.” Hâlbuki pancar gibi kıpkırmızı olmuşlardı. Bu tuna balığı hastalığı dediğimiz hastalığın yani tunadaki o kirlenmeden dolayı, bakteriyel kontaminasyondan dolayı oluşan hastalığın uzun yıllar -yirmi yılı geçti- Marmara’da da böyle bir histamin oluşumuna yol açan bir mekanizması var. Özellikle, güneşte durduğunda balıklar, fotobakteri dediğimiz aktif olan bakteriler hızla histamin yapıyor, özellikle körpe hamsilerde. Şimdi, “Bu müsilajla birlikte pseudomonas arttı.” dediniz, “Vibriyo var, vibriyolar patojen olan grup değil.” diye ifade ettiniz ama pseudomonas da ciddi manada dirençli enfeksiyonlara yol açan bakteriler. Onun için buna da dikkat etmek gerekiyor. Özellikle, bu dönem hamsiye, erken avlanıp açıkta satılan hamsilere daha çok dikkat etmek gerekiyor diye düşünüyorum. Balıkların yumurtalarını bırakacakları dalyan kalmamış olması ve bir yıl Marmara’nın nadasa bırakılma önerisi ciddi bir öneri, mutlaka değerlendirilmesi gerekiyor çünkü tamamen balığın olmadığı bir döneme, daha da azaldığı bir döneme girebiliriz.

Bir de bu problemlerin biz daha önce Küçükçekmece Gölü’nde benzerini yaşadık yani 2000’lerin başında bu alg çoğalmasından dolayı renk değişimi, orada da bir mini Marmara Denizi gibi bütün kanalizasyonlar boca edildi, doğrudan sanayi tesislerinin atıkları boca edildi ve bir süre sonra özellikle yazın başında, ilkbaharın sonunda bu patlamaları biz gördük; İstanbul Üniversitesinden arkadaşlar hatta çalışmalar yaptılar, hatta 2’nci, 3’üncü oluşunda yaptılar o çalışmaları, incelemeleri. Yani aslında, Küçükçekmece Gölü bir laboratuvardı, oradaki o verilerin de mutlaka değerlendirilmesi gerekiyor.

Ergene’nin deşarjıyla birlikte çok ciddi manada müsilajın artması bekleniyordu, bilim adamları, bilim insanları bunu söylemişlerdi, maalesef dikkate alınmadı. Şimdi de özellikle Cemal Saydam Hocam ODTÜ’den -her ne kadar kimse Kanal İstanbul konusuna cevap vermek istemiyorsa da- “Marmara’da organik yük var, organik yük 2’nci bir kanalla tekrar gelecek, biz İstanbul’un atıklarını derin deşarjla Karadeniz’e veriyoruz, oradan tekrar geri Kanal İstanbul’la biraz daha organik yük getiriyoruz. Bu, açık bir şekilde daha hızlı bir çürüme, daha hızlı bir kokuşma demek.” Bu konuda bilim insanlarının da gerekli, kendilerine uygun bilimsel cevabı vermelerini bekliyorum.

Teşekkür ederim.